Takriben MÖ 300’lerde Efes tarafında yaşayan Apel adında bir ressam varmış. Büyük İskender’in resimlerini yapmakla nam salmış.
Halk çizdiği resimlere bakarken, Apel, bir perdenin arkasına gizlenir, tenkitleri dinler, bunları not alırmış.
Bir gün resimdeki çizmeyle ilgili enteresan eleştiriler duyunca, perdenin arkasından çıkıp, söz konusu zata mesleğini sormuş. Kundura ustasıymış adam. Teşekkür etmiş Apel, bu eleştirileri dikkate alacağını söylemiş.
Söylediklerinin ünlü bir ressam tarafından değerli bulunması hoşuna gitmiş ustanın, başlamış bu kez, resmin orasıyla, burasıyla ilgili tenkitlerini sıralamaya. “Hoop” demiş, Apel, “Sen çizmenin üstüne çıkma!”
Çizmeyi aşmak, ya da çizmenin üstüne çıkmak diye kullandığımız deyimin hikayesi böyle rivayet edilir.
Türk Mili Futbol takımının kalesinin emanet edildiği genç adamın, mealen “Trabzon, Türkiye Cumhuriyeti’nde haritadan çıkarıldı mı” demesi, yukarıdaki hikayeyi aklıma getirdi.
Genç adam, takımın üç maçta tek gol attı, o da hakemin ikramı bir penaltıdan. Yine de hakemi eleştir, lehinize yapılan hatalara gözlerine kapat, aleyhinize yapılanlara isyan et mesele değil. Herkes öyle yapıyor zaten.
Ama böyle “Türkiye Cumhuriyeti takımıyız, haritadan silindik mı” gibi atarlanmalar, nefret ve şiddet tohumları ekmekten başka bir sonuç doğurmaz. Mana ile bahane arasındaki farkı bile daha bilmiyor, muhtemelen “nasıl olsa şöhretliyim, kusuruma kimse bakmaz” düşüncesiyle tartmadan konuşuyorsun.
“26 yaşındayım futbolu bırakma noktasına geldim” diyorsun. Böyle bir niyetinin olmadığının, tribünlere oynadığının sen de farkındasın, yapma!
Trabzon şehriyle arandaki bağ profesyonel bir sözleşmeyle başladı. Yarın daha iyi şartlar önüne konulduğunda bu bağ doğal olarak ortadan kalkacak. Trabzon’un haritada olup olmadığı artık senin için bir önem taşımayacak.
Yine de takımının haklarını savun ama sahanın içinde kal, eldivenleri aşma!