25 Nisan 2024, Perşembe Web TV Foto Galeri Sosyal Medya Mobil Uygulamalar Arşiv
 
 
Erdal Çil

Mahzun Bir Ramazan Fotoğrafı

İslam, hak dinlerin en sonuncusuydu! Kitabı ve peygamberi geldiği vakit, insanlık eskiye göre daha sosyalleşmiş; şehirleri, şehir medeniyetlerini kurmuştu. Çöle inen nur gibi, çölün bedevilerini şehirleştiren, bir arada yaşamayı öğreten, insanı putlardan uzaklaştıran ve sadece belirli bir kavmin, ırkın değil; bütün alemi kucaklayan alemşümul bir dindi İslam! Peygamberinin de serüveni Mekkilikten, Medineliğe doğrudur. Medine, medeniyetin timsaliydi, şehirdi ve orası sadece Ensar’ın değil, O’nun için yollara düşmüş Muhacirinin de vatanıydı artık.

Medine’de kucaklaşanlar sadece Ensar ve Muhacirin değildi. Bütün kavimlerin bir arada yaşayabileceği mesajı verilmişti.

1400 yıllık geleneğinde hep aynı istikamet üzerine sürdürdü gelişmesini İslam! Dağda derviş olmaktansa, şehirde iyi bir mümin olmak tercih edildi. O zamanların on sünnetinden birisinin terkinden dolayı vebal uyarısına karşın; ahir zamanda sadece bir sünnetin bile kurtuluşa vesile olacağından bahsedilerek hep aynı istikamet gösterildi.

Bu, insan fıtratına da uygun bir istikametti ve moderne alışan insan artık dönüp geri bakmıyor ve hep daha da modernini istiyordu! Dağdan, köyden gelen insan şehirde bulduğu imkânlar üzerine bütün yakınlarını şehre çağırıyor ve köyün tutuculuğuna karşın, inandığı değerlerin özünü koruyarak şehirde daha tekâmül eden bir dini hayatı da inşa ediyordu.

Batının gettolarla bölünmüş kentlerine karşın İslam’ın altın çağlarında, bütün kavimleri, inançları kucaklayarak bütünleştirmiş Bağdat gibi, Kahire, Musul, Konya, İstanbul gibi şehirleri olmuştu kültürümüzün.

Elindeki bütün oyuncakları yeni yükselen bu tehlikeye karşı kaptırmak istemeyen Batı; İslam’ın şehirlerde de yükselen bu tırmanışını onu ancak eski sınırlarına göndererek durduracağını düşündü. İslam, bir çöl ve köylü diniydi! Gelişmeye kapalıydı ve hatta içten ve dıştan türlü desiselerle durduramadıkları koca Osmanlı Devleti’ni bile İslam’ın bu yobazlığı sayesinde parçalamışlardı!

Resmi tarih diyerek yıllarca neredeyse biz bile inanmıştık bu yalana!

İslam’ı hep vahşi, barbar, köylü olarak empoze ettiler akıllara. İçeriden işbirlikçi figüranlar bularak güçlendirdiler bu düşüncelerini. Satırlarla kesilen başları, sokak ortalarında kesilen kurbanları, başta sarıklarla ticaret yapıp da her türlü hileyi yapanları Müslüman diye göstererek korumaya çalıştılar bir süre kendilerini. Bir süre ellerindeki madenleri alıp paraya boğarak, kutsallarından uzaklaştırmaya çalıştılar. Bazen de devlet kurdurup:” alın yönetin!” dediler.

Ne parayla olan imtihanları kazanabildi Müslümanlar, ne de devlet yönetimi ile ilgili imtihanı! Tabiri caizse, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.

Kültürümüz, eskiden insan yetiştirirdi. İnsanı yaşatmak adınaydı bütün yaptıklarımız. Devletimizin sınırlarının çok ötelerinde bile, yetiştirdiğimiz Derviş Gaziler dolaşırdı. Şimdi; para var, devletler var, fırsatlar var ama insan ne yazık ki yok!

Böyle olunca da suretten ibaret insanlar görür olduk hep. Sözde dindar, sözde Türk ama özde yok insanlar!

Her taraf rozet suretli Türk’lerle, Müslüman görünümlü zavallılarla doldu.

Ramazan ayı dolayısı ile bütün kanallarda Müslüman kalabalıklara hitap eden sözde Müslüman din adamları.

-Kocamı kapıda karşıladım ve beni kapıda öptü. Acaba orucum bozuldu mu?

-Parmaktan kan akması veya soğan keserken burnumuzun ve gözümüzün akması orucu zedeler mi?

Buna benzer gündemlerle uyutulan koca bir cemiyet!

Ne hazin değil mi? Altı asır koca bir âleme, nizam vermeye çalışmış, İslam’ın sancaktarlığını yapmış koca bir ecdadın çocuklarının bu hali.

Türk titriyorken öz yurdunda; İslam sadece kabuğa kalarak mahzunlaşmakta.

Birileri tıksırıncaya kadar yerken iftar sofralarında; birileri de gülleleri yemekteler diğerlerinin de payına!

Ey Batı: İşte size tam da istediğiniz türden bir Ramazan fotoğrafı.

Sizin cepheden keyifli, bizim minvalden mahzun!

Aman dininizin kıymetini bilin!

Biz ise din adına ne çamlar devire duralım!

Mermerlerin nabzında hala çarpar mı tekbir?

Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!”

1949 lardan beri Sakarya kıyısını mesken tutmuş bütün bağrı yanıkların Ramazan-ı Şeriflerini kutluyor, deli rüzgârın o sedayı bulacağı günlerin çok yakınlaştığı ümidi ve müjdesi ile saygılar sunuyorum.

23 Temmuz 2014 Paylaş
 
Bu yazı için yapılan yorumlar ( 0 ) + Yorum Yaz

Yorum bulunamadı !..

 
facebook.com/HaberEgeli
 
Yazarın Diğer Yazıları
BAĞIMLILIK ÜZERİNE
AVNOCA
BAHAR ÇİÇEKLERİ
ŞEHİR TAŞIYAN ADAMLAR (1)
ÇALIK KÖYÜNDEN DİYAR-I MENTEŞE’YE. MUSTAFA ÇALIK MUĞLA’DA.
KUMRU VE KADIN
CUMHURİYETE ÖZEL YÜZDE ELLİ
İLAHİ MİSYON
İKİ KİTAP
DARIYERİ İÇİNDE KİTAP OLAN KÜLTÜR ŞENLİĞİ
TÜRKÜLERLE UYANMAK
YÜZYILIN YANGINI
BAŞLIĞA GEREK OLMAYAN BİR YAZI
BEN SUSTUM, KİTAP SUSTU, KEMAL TAHİR KAYBOLDU
TATLI DİLLİ GÜZEL İNSANLAR
ADAY VE ADAY ADAYI DUASI
DEPREMİN DEPREŞTİRDİKLERİ
BİRİLERİ VAR
RODOS VE ONİKİADALARDAKİ TÜRK VARLIĞI (2)
RODOS VE ONİKİADALARDAKİ TÜRK VARLIĞI
 

WEB TV Tüm videolar
Deplasmanda plasebo
 
Şeyhim kainata alışamadım
 
 
FOTO GALERİ Tüm galeriler
 
 
 
? Anket
Spor Toto Süper Lig 2022-2023 Sezonu Şampiyonu Kim Olur?
 
   
Spor Kent Haberleri Politika Ekonomi Yazarlar Sağlık Eğitim Asayiş Kültür Sanat Yaşam Dünya Magazin
facebook.com/haberegeli twitter.com/haberegeli Google+   Anasayfam Yap
Sık Kullanılanlara Ekle
Künye
Sitene Ekle
İletişim

© Copyrigth 2013 haberegeli.com tüm hakları saklıdır
  Sitemiz abonesidir