Hani diyeceğim ki Afrin bitti, İdlib’i de alalım bir…
Ya da şu OHAL de bir bitsin hele.
Ya şu milli ittifak hele bir gerçekleşsin ve şöyle bir önümüzü görsek.
………………………………………………………………………….
Hiç bitmiyor; sürekli aksiyon, sürekli gerilim ve gündeme bir türlü getirilemeyen gündem!
Bırakmıyorlar ki bizi bize.
Ah bir bıraksalar!
Günlerdir bağırdık.
Görün bunların yaptıklarını, görün sınırımıza yaptıkları yığınağı, görün Suriye’de yaşanan katliamları dedik ama çıt yok!
İşlerine geldi mi milletin yatak odasından bile saniyesine haberleri olanlar sağır maalesef.
Bizi bizden iyi biliyorlar.
Ne kadar dayanabileceğimizi, ne kadar sabır göstereceğimizi bilenler şaşırır mı hiç?
Ve beklenen oldu.
Olur da… Olacak da….. Olmalı da!
Bizans’ın çocukları Bizans gibi, Olimpus dağının çocukları Olimpus’lu gibi davranırken Hira Dağına kurban, Kızılelma Ülküsü çocukları da elbette Türk gibi davranacaklardır.
Allah yardımcıları olsun!
Mesele bu değil!
Yani gündeme bir türlü gelmeyen gündemin peşindeyim ben.
Ne olacak sonrası?
Zaten genel kalitesizliğin diz boyunu aştığı, gırtlağımıza kadar niteliksizliğe boğulduğumuz günler yaşamaktayken yeni bir suni gündemin daha ardından nasıl çıkacak ve bu savaşın yaralarını nasıl saracağız? Ya da fethettiğimiz, işgalden kurtardığımız kaleleri, dağları, ovaları kimlerle, hangi kadroyla nasıl mamur hale getirecek, nasıl dolduracağız?
Onların tahribattaki tecrübeleri tartışılmaz ama sorun onarmakta. Onarırken de fiziki olarak onarmanın Yeni Türkiye’nin meselesi olmayacağını ama manevi olarak onarmanın ise güçlüğüne dikkat çekmek istiyorum.
Hani Çanakkale’de, Sakarya boylarında can vermişti Asım’ın Nesli de onarmak Haluk’un Nesline kalmıştı ya; benim endişem biraz da bu Haluk Nesli’nden!
Asım’ın karşılığı çok Anadolu Bozkırlarında, Ortadoğu coğrafyasında! Herhangi bir okul açıp, müfredatlar geliştirip yetiştirmenize de gerek yok. Ne zaman vatan ve milletin bekası söz konusu olsa, ne zaman dış ve iç düşmanlar bu milletin istiklaline kastetseler: “Ya Allah” der çıkarlar ortaya. Şehit olurlar, gazi olurlar, horlanırlar ama eksilmezler bu vatanda!
Haluk’un Nesli de eksilmiyor!
Sorun da bu zaten.
Savaşta, zahmette yok; çorbada aşı yok ama yemeğe kaşığı çok olan Haluk!
Barış zamanlarının şahini, güneşli havaların çocuğu, tatlı su balığı Haluk.
Bugün onu değil ustaları yazacağız.
Kalpler yapan cerrahları, kırk yıl kölesi olunacak hocaları, dayanacak duvarları ören ustaları, askerini düşmandan olduğu kadar haramdan da koruyan komutanları, ağılı aşı bal ile yağ eden sözlerin sahipleri olan ustaları yazacağız.
Sahi neredesiniz, nerelere çekilip nerelerde kaldınız?
Zarafetinize, nezaketinize, estetiğinize ne kadar hasret bıraktınız bizleri.
Gönül telimizi titreten, lambada titreyen alevi üşütenler, yaratılanı Yaratandan ötürü seven, manaya mana katan gönül erleri;
Bekliyoruz sizleri.
Kızılelma ülkülerinin yetim kalmaması, Çanakkale’de, Yemen’de, Tuna boylarında yakılan türkülerin yanına yeni türküler yakmak için; camilerin, okulların, hülasa bütün kurumların içlerinin dolması için, o ahlak peygamberinin ahlakı ile yetişmesini istediğimiz çocuklarımız için bekliyoruz sizleri.
Arif Nihat Asya’nın duasının üzerinden neredeyse yarım asır geçti. Çok şükür ne minarelerimiz ezansız, ne yığınlarımız kahramansız ne yurdumuz Müslümansız ne de devletimiz başkumandansız kalmadı ama bir yanımız hep eksik ve hep yarım kalıyor bu yüzden yazmaya başladığımız hikâyelerimiz.
Bu yüzden yine, yeniden bu kısık seslere ses olacak yeni bir duaya, yeni Arif Nihat’lara çok ihtiyacımız var.
Müslümanların ahlak ile donanması için, kahramanların gözlerinin arkada kalmaması için, Asım Neslinin yerini Haluk Nesillerinin almaması için bekliyoruz sizleri.
Zaferden şüphemiz yok, ama yeni seferler için size ihtiyacımız çok fazla.