Öncelikle hepinize, bütün okurlarıma çok teşekkür ediyorum. İki önceki yazım: “Asıl siz kimsiniz Bayım” derken sanki bir devlet görevlisiyle aramda bir polemik yaşandığını sanarak aradılar, hem üzüntülerini hem de desteklerini belirttiler.
Kibirli bir kamu görevlisinin o gün rencide ettiği kişi ben değil bir basın çalışanıydı. Basına yansıyınca duymuş, üzülmüş ve sessiz kalamamıştım. Ama maalesef baktım da herkes sessiz kalmış o günden beri.
Hatta o basın çalışanının patronu, olaydan bir-iki gün sonra almış yanına çalışanını götürüp bir de özür diletmiş o kibirli makam sahibinden. Ne o basın çalışanını tanırım ne patronunu ne de o kibirli devlet memurunu! Bunlar benim sadece arama motorları sayesinde ulaşabildiğim bilgiler. Ama maalesef o gücünü sahip olduğu makamlardan alanları iyi tanırım.
Devletin kapılarının bize, bizim gibi Anadolu çocuklarına duvar olduğu zamanlarda, genç yaşlarda ezberleyip, içimiz burularak okuduğumuz o dizelerin de etkisiyle kalkıp devlet görevlerine talip olmuştuk.
Gitmişti makama arz-ı hâl için
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim..
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bizde o görevler ancak millete hizmet içindir. Millet ki sizi o makama da çıkarandır. Mahiyetinizde iş yapan da, karşınızda sizi seyreden de veya huzurunuza çıkıp iş bekleyen de milletin ta kendisidir. Onlar oralara çabucak gelivermediler bayım!
Düne kadar inançları, üstleri –başları, başlarındaki kasketleri, saçları, sakalları, mezhepleri falan engel görüldü de çıkamadılar arz-ı hal için oralara.
Yeni yeni oralardalar. Yeni yeni oraları tanımaktalar. Özür dilemekse biz dileriz onlar adına özür! Ama ya sizin özürünüz! Kabahatinizden de büyük özürünüz? Almış olduğunuz eğitimlere, sizi okutan, oralara layık gören makamlara karşı, onların kibir ile ilgili hassasiyetlerine rağmen gösterdiğiniz tavırla ilgili özrünüz?
Sizi hiç tanımayıp sadece o günkü üslubunuzla sizi görmüş bu milletin bütün fertlerine karşı olan özrünüz?
Yakıştı mı kadim devlet geleneğine, yakıştı mı devlet-i ebed müddete, yakıştı mı sorarım? Bir kere mensubu olduğunuz kadim Türk Devleti’nin geleneğinde bu tür olaylara karşın, makam sahiplerinin yapabileceği çok hareket, tavır ve üslup vardır.
Hiç birinde milleti aşağılamak, ona karşı sokak ağzı kullanmak falan da asla yoktur.
Mülkiye derslerinde kimlerden hangi dersleri alarak bunca kibiri yüklediniz üzerinize bilemem ama bakın size bin yıl öncesinden, Yusuf Has Hacib’ in nasihatini hatırlatalım: "Bey gönlünü alçak tutmalı, eli açık olmalı, merhameti de bunlarla mütenasip bulunmalıdır. Bey; mağrur, kabadayı ve kibirli olmamalı. Gurur insanı doğru yoldan çıkarır. Beyler büyüklük taslar ve kibirli olurlarsa, ey oğul onlar şüphesiz itibar görmezler. Gurur ile insan göğe yükselmez; alçak gönüllü olmakla da işi bozulmaz"
Yetmez ise bir de ayet: “Kibirlenip de insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman 31/18)
Biliyorum yükünüz ağır. Biliyorum zor zamanlarda görev yapıyorsunuz ama bütün bunlar bile sizi siz yapan değerlerden uzaklaştırmamalı ve kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi unutmamalısınız.
Yorgun ya da ruhen hazır olmayabilirsiniz! Her toplantıya, her davete katılma gibi bir yükün altına girme mecburiyetiniz de yok.
Sizi temsil için görevlendirilmiş bir sürü yardımcılarınız da bulunmakta. Onlara görev verip onları da izleme imkânı bulabilirsiniz. Ama siz katıldığınız zaman da devlet gibi; devlet adamı gibi davranıp, milletin takdirini kazanacak davranışlarda bulunmak zorundasınız.
Unutmayın ki millet; devletini devlet gördükçe milletleşir. Aksi takdirde illetleşir ki işte o zaman vakit çok geçtir.
O millete ihtiyacımız var! O milletin hizmetkârı olmakta marifet. Yakışmadığını siz de umarım anlamışsınızdır. O zaman, hiç olmazsa bundan sonra siz, siz olun ve kendinize yakışanını yapınız.
22.12.2019
Erdal ÇİL
[email protected]