SMS gençlerin dilini bağlıyor

İzmir Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Ali Emre Bilis, okuma alışkanlığı edinmemiş, üniversite çağına gelen gençlerin kendilerini ifade etmekte büyük sorun yaşadığına dikkat çekti.

Öğr. Gör. Tüba K. Doğaroğlu ise dil gelişimi ve okuma alışkanlığı eğiliminin 0-2 yaş döneminde kazanıldığını hatırlattı.

2013 yılının ilk üç ayı verilerine göre Türkiye’de 68 milyon 25 bin cep telefonu, 20 milyon 573 bin internet abonesi bulunuyor. Son üç ay içinde 16-24 yaş arası gençlerin internet kullanım oranı ise yüzde 68, 7. Yine TÜİK verilerine göre 2012 yılında atılan toplam kısa mesaj (SMS) sayısı ise 174 milyon 881 bin.

Bütün bunların birbirini etkilediği bir nokta var ki, okuma alışkanlığı azalan ve kendini özellikle yazılı olarak ifade etmekte zorlanan gençlik.

Gençler atasözü ve deyim kullanmıyor

İzmir Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ali Emre Bilis günümüz gençlerinin en temel iletişim problemleri arasında Türkçeyi kullanmadaki yetersizlik ve topluluk önünde konuşmadaki özgüven eksikliği olduğunu belirtti.

Bilis açıklamasına şöyle devam etti:

“Modern iletişim çağında bilgiye kolaylıkla ulaşabilen gençlerimiz bildiklerini ifade etmede oldukça zorlanıyor. Bunun en önemli sebebi ise kitap okuma alışkanlığı olmayan gençlerimizin kendilerini sınırlı sayıdaki kelimeyle ifade etmeye çalışması, atasözleri ve deyimleri ise neredeyse hiç kullanmaması. Bir diğer nedeni ise cep telefonlarıyla ortaya çıkan kısa mesaj kültürünün sosyal medya aracılığıyla devam etmesi. Üniversite çağları ise kitap okuma alışkanlığının kazanılması için oldukça geç.”

“Büyükler konuşurken küçükler susar”

Toplumun kültürel alışkanlıklarının da bu durumda etkili olduğuna değinen Bilis, “Gençlerimizin toplum önünde konuşma konusundaki özgüven eksiklerinin en önemli sebeplerinden birisi daha küçük yaşlardan itibaren “sen küçüksün önüne bak” veya “büyükler konuşur küçükler susar” gibi sözlerle düşüncelerini söylemelerinin engellenmesi” dedi.

Okuma ve okuduğunu anlama becerisinin temelinde dil gelişim becerilerini barındırdığını belirten İzmir Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü Öğretim Üyesi Tüba K. Doğaroğlu ise yenidoğan döneminden başlayan dil gelişim becerisinin annenin ya da bebeğin çevresindeki diğer kişilerin doğumdan itibaren bebeğin yüzüne bakarak konuşmaları, onun gülümseme, ağlama gibi sosyal tepkilerine cevap vermeleri, bebeğin etkileşimli bir ortam içinde yer alması ile gelişeceğini söyledi.

Doğaroğlu  “Erken çocukluk döneminde çocuklarla birlikte bakılan resimli kitaplar, bu resimlere bakılarak oluşturulan öyküler hem dili hem de okuma becerisini geliştiriyor. Bununla birlikte çocuğun başka okuyanlar ile bir arada olması önemli. Çevresinde kitap okuyan anne ve babasını görmeyen çocuğun okumaya karşı olumlu tutum geliştirmesini bekleyemeyiz" dedi.