İşte CHP'nin manifestosu...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin 19 maddelik Özgürlük Manifestosunu açıkladı. İstanbul’da gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle bir araya gelen Kılıçdaroğlu, CHP’nin Kürt sorununa bakışı, çözüm sürecine ilişkin tutumu ve kaygıları başta olmak üzere gündemdeki konularla ilgili düşüncelerini açıkladı.

CHP’nin “çözüm süreci”ne ilişkin tutumunu açıklayan Kılıçdaroğlu, “CHP’nin söz konusu sorunların ortadan kaldırılmasına karşı olduğu yolundaki iddialar gerçek dışı siyasi amaçlı söylemlerdir. Halkımızın kabul etmeyeceği pazarlıklar içinde olduğu için süreci AK Parti TBMM’yi dışlayarak, Öcalan/Kandil’le işbirliği halinde, tek taraflı ve siyasi sorumluluktan uzak bir anlayışla yürütmektedir. CHP’nin halkımızın bilgi ve iradesi dışında yapılan böyle bir pazarlığa ortak olması mümkün değildir. AK Parti, her zaman yaptığı gibi olası bir başarısızlığın faturasını CHP’ye yükleyebilmek için CHP’yi pazarlık süreciyle ilişkilendirmeye çalışmaktadır. CHP’nin görevi ülkemizin geleceğine ve insanlarımızın huzur ve güvenliğine zarar verebilecek gelişmelere karşı durmak, toplumsal barış arayışını meşru ve sağlıklı bir zemine çekmeye çalışmaktır” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, AK Parti’nin CHP’yi süreçle ilişkilendirme çabasının amacının hukuksuzluğa meşruiyet kazandırma isteği ve olası bir başarısızlıkta, suçlayacağı bir günah keçisi yaratma ihtiyacı olduğunu savundu. CHP’nin Kürt meselesinin kalıcı çözümü için atılacak samimi ve sağlıklı sonuçlar verecek bütün adımların destekçisi olduğunu dile getiren Kemal Kılıçdaroğlu, “Özel çıkar amaçlı siyasi hesaplara dayanan, samimiyetten ve halkımızın beklentilerinden uzak aldatmacalara CHP’nin destek vermesi mümkün değildir” dedi.

“SİYASİ PARTİLER YERİNE ÖCALAN MUHATAP ALINMIŞTIR”

Çözüm sürecine ilişkin CHP’nin kaygılarını 4 maddeyle açıklayan Kılıçdaroğlu, “AK Parti’nin Kürt meselesinin çözümüne ilişkin geçmişi, hata ve başarısızlıklarla doludur. Sicili bozuktur. Bundan önceki açılımlarında AK Parti, yurttaşlarımızın beklentilerini karşılayamamış, seçimler öncesinde geçici bir sükûnet ortamı sağlamak ve Kürt yurttaşlarımızın oylarını çelmek için bir istismar kampanyası yürütmüştür. Bu kez de durum farklı gözükmemektedir.

AK Parti, çözüm stratejisi veya planı konusunda bugüne kadar hiçbir açıklama yapmamış ve TBMM’ye bilgi vermemiştir. Bu yaklaşım, AKPi’nin Kürt yurttaşlarımız başta olmak üzere halkımızı bir kez daha kandıracağı yönündeki şüphelerimizi artırmaktadır” diye konuştu.

Kaygılarının ikincisini “Meclis çatısı altındaki siyasi partilerle görüşmek yerine AKP, Öcalan’ı muhatap almayı tercih etmiştir” diye açıklayan Kılıçdaroğlu, “Üçüncüsü, AKP, PKK’ya geri dönülmez biçimde meşruiyet kazandırırken, Öcalan’ı da Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi muhatabı haline getirmiş ve yabancı devletlerin ve uluslararası kuruluşların PKK’yı terör örgütü olarak nitelendirmelerinin gerekçesini ortadan kaldırmıştır. Türkiye terörle mücadelede bugüne kadar savunduğu tezleri en azından uluslararası platformlarda artık savunamayacaktır. Dördüncüsü; mahiyeti bilinmeyen pazarlıklar uyarınca silahlı PKK unsurlarının ülke dışına çıkmaları konusunda hukuk devleti ilkelerine aykırı uygulamalar yapılması ihtimali çok güçlüdür. Hukuk ihlalleri yapılarak alınan sonuçlar kalıcı olamaz ve her zaman geri tepebilir. Silahların gölgesi altında yapılan pazarlıkların uygulanması ise saygın bir hukuk devletine yakışmaz. Buna izin verip imkân tanıyanlar hukuk karşısında sorumlu olurlar” dedi.

Kılıçdaroğlu, silahların susmasının olumlu ve gerekli olduğunu ifade ederek, “Toplumumuzda geçici de olsa bir rahatlık sağlayacaktır. Ancak bu yeterli değildir. Bu unsurların, silahlı veya silahsız ülke dışına çıkmaları halinde, gerekli gördükleri durumda tekrar terör eylemlerine başlamaları her zaman ihtimal dâhilindedir. Bu durum geçmişte yaşanmıştır. Yeterli koşul, PKK’nın ‘Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı her türlü terör ve şiddet eyleminden vazgeçtiğini ve silahlarını yetkili kurumlara teslim edeceklerini’ kesin bir dille alenen ilan etmesidir. Öcalan/Kandil bundan özenle kaçınmaktadır. Diğer bir deyişle, PKK terör seçeneğini mahfuz tutmakta, bu da çözüm yönünde atılacak adımların silahların gölgesinde verilen tavizler olarak anlaşılmasına neden olacaktır” ifadelerini kullandı.

“ÇÖZÜM SÜRECİ İLE YENİ ANAYASA HAZIRLIKLARI İÇ İÇE GEÇTİ”

Kılıçdaroğlu, çözüm süreci ile yeni anayasa hazırlıklarının iç içe geçtiğini ifade ederek, şunları söyledi: “Halkımız, AKP'nin Başkanlık Sistemi’ne geçişe destek karşılığında Öcalan’a tavizler verdiğini düşünmektedir. Öcalan’la yapılan görüşmelerde Başkanlık Sistemi’nin de konu edilmesi buna işaret etmektedir. AKPi, süreç hakkında sessiz kalırken, PKK’nın dağ kadroları ve Öcalan karşılıklı mektuplar ve açıklamalar yoluyla kamuoyunu şekillendirmekte ve süreci yönlendirmektedirler. Türkiye’nin geleceğini etkileyecek bu kadar önemli ve duyarlı bir konuda AKPi’nin sessiz kalarak toplumsal alanı Öcalan’a bırakması son derecede sağlıksız, vahim ve yanlıştır. AKPi’nin siyasi sorumluluktan bu denli kaçmasının iki nedeni vardır: 1) İzlediği yol ve yönteme kendisi bile inanmamakta ve güvenmemektedir. 2) Öcalan’a halkımızın kabul etmeyeceği, hazmedemeyeceği vaatlerde bulunmuştur” ifadelerini kullandı. “

AK Partinin, yerel, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere yönelik bir taktik izleyerek Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini ve toplumumuzun 90 yıllık birikim ve kazanımlarını kendi siyasi bekası için tehlikeye sokmaktadır” diyen Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Komşu ülke Suriye’deki krizin derinleştiği ve Suriye’nin kuzeyindeki Kürt grupların güç kazandığı bir dönemde AKP’nin PKK’yla müzakerelere başlaması, bir takım bölgesel hesapların da gündemde olduğu izlenimi vermektedir. AKP bu süreci PKK’nın çekilmesi ve silahların susması noktasına indirgemiştir. Oysa sorunun özünde yatan ve Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyinin de kuruluş felsefelerini oluşturan demokrasi ve temel hak ve özgürlükler gibi boyutlar göz ardı edilmektedir.”

Kılıçdaroğlu, çözüm arayışının nasıl yürütülmesi gerektiğini ise şöyle sıraladı:

“Çözüm arayışı hukuk devleti ilke ve kurallarına ve ülkenin yasalarına göre yürütülmelidir. PKK’nın belirlediği çerçeve ve koşullara göre değil, Hükümetin de içinde yer alacağı bir yöntemle oluşturulacak geniş ve kapsayıcı toplumsal bir mutabakat doğrultusunda yürütülmelidir. Çözüm arayışının Öcalan/Kandil tarafından yönetilmesine izin verilmemelidir. AKP iktidarı süreç sırasında demokrasiden uzaklaşmamalı, samimi ve dürüst davranmalı, kişisel ve gizli bir gündem gütmemeli, halkımızın kabul etmeyeceği bir taahhüt altına girmemeli ve şeffaf davranarak kamuoyunu bilgilendirmelidir. AKP bugüne kadar bu ölçülerin hiçbirisine uymamıştır.”

“TBMM VE KAMUOYU DEVRE DIŞI BIRAKILMIŞTIR”

Hükümetin, konuyu baştan itibaren Meclis’e taşımak yerine Öcalan’la pazarlık yöntemini tercih ettiğini savunan Kılıçdaroğlu, “TBMM ve kamuoyu devre dışı bırakılmıştır. Halka bilgi vermek değil, muğlâk bir çözümü akil insanlar mekanizmasını çarpık bir şekilde kullanarak halka benimsetme yolunu seçmiştir. AKPi iktidarı çözüm arayışını sadece Hükümetin işi olarak görmekte, Öcalan’la pazarlıkları dar bir çerçevede ve gizlilik perdesi arkasında sürdürmektedir. Böyle bir yöntemin sürdürülebilir, kalıcı bir sonuca varma şansı yok denecek kadar azdır” dedi.

Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu”na CHP’nin neden üye vermediğini de anlatan Kemal Kılıçdaroğlu,  “AKP’nin Araştırma Komisyonu önerisi, PKK’yla yapılan pazarlıkların uygulamasında meşruiyet ihtiyacını karşılayarak hükümetin elini rahatlatmak ve yasama organı olan TBMM’yi hükümetin icraatına ortak etmek amacıyla atılmış bir adımdır. Hükümet, özellikle silahlı PKK unsurlarının ülke dışına çekilmesi konusunda karşılaşılan sıkıntıları aşmak için Meclis’i kendi icraatının içine çekmeye, yani çözüm süreciyle ilişkilendirmeye çalışmaktadır. Oysa TBMM icra organı değil, yasama organıdır” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Çözüm süreci Türkiye’nin geleceğini, birliğini güçlendirir. Bölgesel liderliğini pekiştirir” iddiasını nasıl değerlendirdiklerini de şöyle anlattı:

“Süreç Öcalan’ın belirlediği yol haritasına göre ilerlemektedir. Türkiye dışına çekilecek silahlı unsurların Suriye’de rejime karşı savaşmak üzere cepheye sürüleceğine dair ciddi şüpheler vardır. AKP, Bağdat Hükümetini dışlayarak ve Bağdat’ın bütün itirazlarına rağmen Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle yakın ilişkiler kurmakta ve Kuzey Irak’ın Türkiye’yle bütünleşmesi sürecini hızlandırmaktadır. PYD’nin Suriye’nin kuzeyini kontrol etme eylemleri karşısında AK Parti sessiz kalmaktadır. Suriye’nin kuzeyinde kontrol sağlandıktan sonra, Irak ve Suriye’nin kuzeyini ele geçiren güçlerin Akdeniz’e çıkış elde etmeleri bölgesel dengeleri değiştirecektir. AKP, bu gidişatı ekonomik, ticari ve diğer açılardan güçlendiren, teşvik eden politikalar uygulamaktadır. Bu gelişmeler, Ortadoğu ülkelerinin sınırlarının orta vadede yeni savaşlar ve çatışmalar eşliğinde düzenlenmesini zorunlu kılacak bölgesel dinamiklerin habercisidir. Egemen güçlerin bu bağlamda AKP için biçtiği rol yeni oluşumlar için taşıyıcı annelik görevidir. AKP, böyle bir role soyunarak, kısa vadeli çıkarlar için ülkemizin ve bölge halklarının geleceğini tehlikeye sokmaktadır.”

“NEVRUZ RESMİ BAYRAM İLAN EDİLMELİ”

Kılıçdaroğlu, CHP’nin 19 maddelik Demokrasi ve Özgürlük Bildirgesini de şöyle sıraladı:

“Yüzde 10 seçim barajını kaldıralım. Milletin vekillerini liderler değil, millet seçsin. Düşünceyi ifade ve inanç özgürlüğünü güvence altına alalım. Toplantı, gösteri ve örgütlenme özgürlüğü bir haktır, güçlendirelim.

Din ve vicdan özgürlüğü tartışılamaz. İnançlar arası farklılık gözetilemez. Bunu gerçekleştirelim. Demokrasi ve insan haklarının önündeki engelleri temizleyelim.

Basın hürdür sansür edilemez. İletişim özgürlüğü esastır. Bunu sağlayalım.

Tutuklu siyasetçi, bilim adamı, gazeteci ve öğrenci ayıbına son verelim. Özel yetkili mahkemelerini kaldıralım. Özel yetkili mahkemelerin 2005 yılından bu yana verdikleri kararlar için yeniden yargılama yolunu açalım.

Milletin iradesi hapsedilemez. Meclis, milletvekillerinin tutukluluğuna son verecek yolu açmalıdır. Faili meçhuller, yargısız infazlar cezasız bırakılamaz.

Zaman aşımı engellenmelidir. Gizli tanık ve yasadışı dinlemelerle yargılama olmaz, adalet dağıtılmaz. Türkiye bu yanlıştan kurtulmalıdır.

Uludere’nin hesabı verilmelidir. Diyarbakır’a cezaevi değil, Diyarbakır cezaevi demokrasi müzesi yapılmalıdır.

Mayınlı araziler temizlenip, topraksız köylüye verilmelidir.

Nevruz resmi bayram ilan edilmelidir. Üretim ve yaratıcılık eşitlikçi ve demokratik bir anlayışla desteklenmelidir.

Toplumsal yaşamın bütün alanlarında tüm yurttaşlara fırsat ve olanak eşitliği sağlanmalıdır.

CHP, hiçbir ayırım yapmaksızın tüm yurttaşlarımıza, herkesin hak ve inançlarının eşit ve insan onurunun egemen olduğu, özgür ve demokratik bir Türkiye kurmak için çağrıda bulunmaktadır. CHP ve Türkiye buna hazırdır.”