Ölen Müslümanların kanı Erdoğan'ın üzerinde

 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Suriye politikası konusunda hükümeti defalarca uyardıklarını belirterek, “Suriye politikası, Türkiye’nin dış politika tarihindeki en büyük hezimettir” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının AK Parti Hükümeti tarafından yasaklandığını öne sürdü. Kılıçdaroğlu, “AK Parti hükümeti milli günlerimizi yasaklıyor. Milli günlerimizi kutlamayı yasaklıyor. İstediğin kadar yasakla meydanlar bizimdir, çıkacağız o meydanlara” dedi.
“SURİYE POLİTİKASINDA YANLIŞ YAPARSANIZ FATURAYI MİLLET ÖDER DEDİK”
Kılıçdaroğlu, dış politikanın üzerinde özenle durulması ve düşünülmesi gereken bir politika olduğunu söyledi. Dış politikada yapılacak hataların kolay kolay giderilemeyeceğini belirten Kılıçdaroğlu, iç politikada yapılan hataların telefi edilmesinin kolay olduğunu ama dış politikada yapılacak hatanın bedelini ülkenin çekeceğini dile getirdi. Hükümeti Suriye politikası dolayısıyla defalarca uyardıklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Yanlış yapıyorsunuz dedik. Yanlış yaparsanız faturayı bu millet öder dedik. Hayır, biz doğruyu yapıyoruz dediler. AK Parti hükümetinin Suriye politikası Türkiye’nin dış politika tarihinde en büyük engeldir, en büyük hezimettir. En büyük yanlış politikadır. Bedelini sadece Suriyeliler, sadece Türkiyeliler değil, Ortadoğu coğrafyası çekiyor” dedi.
“AK PARTİ SURİYE POLİTİKASINDA DUVARA ÇARPTI”
AK Parti hükümetini Suriye politikası konusunda boşuna uyarmadıklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, CHP’nin tarihsel birikimini dikkate alarak bir uyarı yaptıklarını vurguladı. Türkiye’yi ve vatandaşları sevdikleri için bu uyarıyı yaptıklarını sözlerine ekleyen Kılıçdaroğlu, “Yönümüzü Ortadoğu’nun bataklığına değil, Batının çağdaş uyarlığına çevirdiğimiz için bu uyarıyı yaptık. Yapmayın, yanlış yapıyorsunuz dedik. Bizim uyarımızı sadece CHP’nin uyarısı olarak kalmadı. Bakın dış politika konusunda yazarların tamamı Türkiye’nin Suriye politikasını eleştiriyor. Uluslararası ya da ulusal düşünce kuruluşlarının tamamı Suriye politikasını eleştiriyor, yanlış yapıyorsunuz diyor. Uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmış deneyimli bürokratların tamamı Suriye politikasının yanlışlığına dikkat çekiyor. Bu kadar yanlış konusunda dikkat çeken bir görüş, bir düşünce, bir fikir defalarca dile getirilmesine karşın AK Parti tarafından ‘Hayır ben bildiğimi okuyacağım ve yoluma devam edeceğim’ derse işte gelip duvara çarpıyorsunuz. Türkiye işte bugün burada” şeklinde konuştu.
“İSLAM COĞRAFYASI DIŞINDA KAN AKAN BİR BÖLGE VAR MI?”
Dış politikanın inatla sürdürülen bir politika olamayacağını belirten Kılıçdaroğlu, dış politikada blöf olamayacağını, inanılan şeylerin söylendiğini, doğru konuların söylendiğini ifade etti. Dış politikada ülkenin çıkarlarının savunulduğunun altını çizen Kılıçdaroğlu, “Kendi ülkenizin çıkarlarının başka ülkelerin çıkarına heba etmezsiniz. Asıl hedef budur. Kendi ülkemizin, kendi insanımızın çıkarları üzerine inşa edilmiş bir dış politika. Böyle olmak zorundadır. Geldiğimiz noktada bakalım kim zamandı. Düşmanlık kazandı, kaybeden barış oldu. Neden kaybediyoruz. Ne kazandık; yeni yeni terör örgütlerinin mensuplarını kazandık. Ne kazandık, kendi topraklarımızda Suriye’ye göndereceğimiz terör kamplarını kazandık. Böyle bir anlayış olabilir mi? Açıkça yasalara göre AK Parti hükümeti suç işlemiştir. Başka ülkelere terör örgütü elemanlarını göndermek için kendi topraklarını açmıştır. Kendisini ilk uyardığımız Suriye’de 4 ölü vardı. Bugün ölen Suriyelilerin sayısı 200 bini aşmış durumda. Yazın günah değil mi. Buradan bütün vatandaşlarıma sesleniyorum İslam coğrafyası dışında kan akan bir bölge var mı? Neden İslam coğrafyasında kan akıyor. Neden orada analar ağlıyor. Neden orada hüzün var. Neden orada kardeş kardeşi boğazlıyor. Bizim düşünmemiz gerekiyor. AK Parti hükümeti insanları buraya getirip eğitiyor, eline silah veriyor, cebine para koyuyor. Burada eğitiyor ve gönderiyor Suriye’ye, git orada kardeşini öldür diyor. Böyle bir şey olabilir mi, 90 yıllık Cumhuriyet tarihine yakışır mı bu” dedi.
6 Şubat 2012 tarihinde Suriye politikasının yanlış olduğunu ve bir uluslararası konferansa ihtiyaç olduğu yönünde yazılı açıklama yaptıklarını, raporu düzenlemenin gerekçesi olarak “Türkiye’nin yeni bir başlangıç yaparak ağırlığını Suriye’de barış, güven ve istikrardan yana koyması gerekir” dediklerini belirten Kılıçdaroğlu, raporda kaygılarını dile getirdiklerini ifade ederek, “CHP çözüm üretmiyor’ diyorlar ya, nerede bir sorun varsa sadece ülke içinde değil, ülke dışı da dahil en sağlıklı, en namuslu görüşleri CHP üretir” diye konuştu.
“ÇIK MİLLETİN ÖNÜNE SURİYE KONUSUNDA KİM SANA SÖZ VERDİ ONUN KİMLİĞİNİ BİZE AÇIKLA”
Hazırladıkları raporda çözüm önerileri de sunduklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, “Bir; şiddetin sona ermesi. İki; Suriye’nin egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün korunması. Üç; ülkedeki din, mezhep ve etnik grupların varlık ve haklarını anayasal hukuk zemininde güvence altına alınması. Dört; demokratik, hukukun üstünlüğüne dayalı, insan haklarına ve özgürlüklere dayalı bir düzenin kurulması gerekir demişiz. Önerdiğimiz yöntem; TBMM toplanacak, bütün siyasi partilerin ortak kararıyla ortak deklarasyon yayınlanacak ve Türkiye’de bir uluslararası konferansın toplanması talebi bütün dünyaya duyurulacak. Bu konferansa BM Genel Sekreteri’nin himayesinde BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri, Arap Birliği, AB, İran ve Suriye’nin Arap kurucuları ve Türkiye’nin katılacağı bir uluslararası konferans olsun, Suriye’nin muhalefet kanadı ve hükümet kanadı da bu konferansta temsil edilsin dedik. Biz ülkemizi seviyoruz, dış politika milli politikadır, blöf politika, dış politika inat politikası değildir, dış politikada gözyaşı akarsa bunun maliyeti ağır olur dedik. Biz söyledik, onlar dediler ki, ‘öyle uluslararası konferansın zamanı geçti, siz olayları arkadan izliyorsunuz’ dediler. Silahlı terör örgütünün kamplarını ortaya çıkartan arkadaşımız burada Sayın Hurşit Güneş. Gitti kamplarına, ‘neden bu kamplarda siz silahlı eğitim yapıyorsunuz’ dedi. Brüksel’de liberal, sosyalist ve demokrat milletvekillerinin katıldığı bir toplantıda düşüncelerimizi söyledik. ‘Suriye konusunda verdiğiniz sözleri tutmadınız’ dedik. ‘Nasıl’ dediler. Sayın Başbakan çıktı ‘Batılılar Suriye konusunda bizi yalnız bıraktılar’ dedi. ‘Neden verdiğiniz sözün arkasında durmadınız, bizim Başbakanı Suriye politikası konusunda yalnız bıraktınız’ dedim. Milletvekilleri ‘hayır, biz böyle söz vermedik’ dediler. Ben size yalan söyleyenden Başbakan olmaz dedim. Hem sosyalistler hem liberaller hem demokratlar bana bunu medyanın önünde söylediler. Ben de bu çıkışı medyanın önünde yaptım. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan’a bir görev düşüyor, yalan söylemediysen çık milletin önüne kim sana söz verdi onun kimliğini bize açıkla” şeklinde konuştu.
“ÖLEN HER MÜSLÜMANIN KANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN ELLERİNDEDİR”
Türkiye’nin dış politikasının Katar’a ve Suudi Arabistan’a ihale edildiğini iddia eden Kılıçdaroğlu,”Suriye konusunda bir ülkeden parasal yardım alıp politikanızı belirlerseniz dış politikanızı Katar’a satmış olursunuz, Sudi Arabistan’a ihale etmiş olursunuz. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, koskoca devlet, 150 yıllık parlamenter geleneği olan bir devlet dış politikasını nasıl Karat’ar ihale eder, Suudi Arabistan’a ihale edebilir. Bunun hesabını bu milletin sorması gerekir. Bu milletin vicdanına havale ediyorum. Ölen her Müslüman’ın kanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ellerindedir” ifadelerini kullandı.
“BEYZBOL SOPASINI GÖREREK DEĞİŞİRSİN TABİİ SEN”
Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretini de eleştiren Kılıçdaroğlu, “Reyhanlı’ya gidemedi, Amerika’ya gitti. Suriye konusunda ‘Suriye muhalefeti milli egemenlik mücadelesi veriyor, biz elimizden gelen lojistik desteği veriyoruz’ dedi. Terör örgütüne Türkiye Cumhuriyeti’nin yataklık yapması doğru mudur, Türk askerlerinin giydiği elbiseleri sen kime giydiriyorsun, terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak ne zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti’nin görevi oldu? Amerika’da 5 konuda duvara çarptı. Bir, ‘gideceğim Obama’yı ikna edeceğim, beraber müdahale edelim, niye silahlı müdahale yapmıyorsunuz’ diyeceğim. Obama ‘bir dakika, ne silahlı mücadelesi, bizim gündemimizde böyle bir şey yok’ dedi. Birinci duvara çarptı. Buradan giderken ‘koltuğumun altında bir dosya var, orada kimyasal silahlar kullanılıyor, Obama’yı ikna edeceğim’ diyordu. Gitti kafası yeniden çarptı. Dediler ki, ‘nerden çıkartıyorsun kimyasal silahı’ dediler. Açtı dosyayı içinde beyaz sayfa var hiçbir şey yok. Üç; ‘Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan edin, muhalefet orada güçlensin.’ Yani Suriye bölünsün Irak’taki gibi. Obama, ‘biz Suriye’nin bütünlüğünden yanayız’ dedi. Dört; ‘Cenevre ipe un sermek demektir’ diyordu, gitti bunu da söyledi. Obama, ’biz kendi Dışişleri Bakanımız, Rusya’nın Dışişleri Bakanı anlaştılar, bir uluslararası konferans düzenleyeceğiz ve biz bu sorunu çözmek için çaba harcayacağız.’ Recep Tayyip Erdoğan toplantıdan çıktı ve şunu söyledi; ‘görüşüm gelişti ve değişti.’ Görüş olsa, gerçekten görüşü var. Beyzbol sopasını görerek değişirsin tabi sen. Ben onu bilmez miyim. Suriye politikası varmış, sizin Suriye politikanız yok. Egemen güçlerin istekleri üzerine politika oluşturursanız gelir duvara çarparsanız. Havuç-sopa politikasını gösteriyorlardı, bu kez havuç da vermediler. Sadece sopa-sopa politikası oldu. ‘Gazze’ye gideceğim’ diyordu, ‘hele önce bir Amerika’ya gel sonra görüşürüz Gazze işini’ dediler. Amerika’ya gitti, dediler ki, ‘Gazze nereden çıktı, gideceksen hem Gazze’ye hem Batı Şeria’ya gideceksin, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü de ziyaret edeceksin.’ ‘Emredersiniz, baş üstüne’ dedi. Sen Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan’ı olamazsın. Özel bir toplantı yapıyorlar, gazetelerde fotoğraflarını gördünüz, o toplantı Türkiye Cumhuriyeti açısından yüz kızartacak bir toplantıdır. O toplantıda Dışişlerinin Müsteşarı yok ve büyükelçi yok. Siz kiminle toplantı yapıyorsunuz. Devletin arşivine hangi bilgiler girecek. Kendi ülkesini kendi malı gibi gören anlayıştır bu. Kafasında sağlıklı bir Türkiye Cumhuriyeti çerçevesi olmayan bir anlayıştır bu. Devlet yönetimi farklı bir şey. Büyükelçiyi, Dışişleri Müsteşarını çıkartacaksınız dışarıya, almayacaksınız, oturup pazarlık yapacaksınız. Ben sana sormayacak mıyım sen hangi ülkenin pazarlığını yapıyorsun” dedi.
“SEN KİM OLUYORSUN DA BENİM DÜŞÜNCEMDEN RAHATSIZ OLUYORSUN”
Brüksel’de yaşanan olayları anlatan Kılıçdaroğlu, “Grup Başkanı Swobada ile ortak basın toplantısı yaptık. Bize sorulan sorulara cevap verdik. Swoboda ayrıldıktan sonra bir Türk gazeteci, Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP’yi suçladığını, ‘CHP Esad’cı bir partidir, Baas’cı bir partidir’ dediğini söyledi, ‘siz ne diyorsunuz’ dedi. Bende sizin gazetelerde okuduğunuz açıklamayı yaptım. Recep Tayyip Erdoğan’ın Esad’dan hiçbir farkının olmadığını, al birine vur ötekine, sadece arada ton farkı olduğunu...Ben CHP Genel Başkanı olarak Esad’a hiçbir zaman ‘kardeşim’ demedim, ailecek tatil yapmadım, ortak Bakanlar Kurulu yapmadım, bir gecede de düşmanım demedim, arkasından hançerlemedim’ dedim. Saat 18.00’de Swoboda ile görüşmeye gittiğimizde onun danışmanları benim Esad ile ilgili yaptığım açıklamadan Swoboda’nın rahatsız olduğunu söylediler. Aynen şunu söyledim, ‘benim düşünceme, düşünce özgürlüğüme müdahale eden, rahatsızlık duyan birisi ile ben asla ve asla görüşmem’ dedim. Biz onlara şunu hatırlattık, Türkiye üçüncü sınıf bir demokrasiye layık değildir, sen kim oluyorsun da benim düşüncemden rahatsız oluyorsun. Ben hesabımı sana değil, kendi milletime veririm” diye konuştu.
“REYHANLI’NIN SORUMLUSU İKTİDARDIR VE ONUN BAŞINDAKİ ADAMDIR”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı diktatörlükle suçlayan Kılıçdaroğlu, “Reyhanlı’da 51 kişi hayatını kaybetti, yazık günah değil mi o insanlara. Reyhanlı’da ölenlerin hesabını kimden soracağız. Bütün demokrasilerde o işin sorumlusu, iktidardır ve onun başındaki adamdır. Ülkeyi yöneten de hiç kimse kusura bakmasın diktatörlüğe soyunan bir adamdır. ‘Yasama ve yargı benim için ayak bağıdır’ diyen adama diktatör denir. ‘Ben Silivri davalarının savcısıyım’ diyen adama diktatör denir. Özel yetkili mahkemeleri kurdular, iktidarın sopası olarak, karşı çıkanların tamamını Silivri’ye gönderdiler. Özel yetkili mahkemeleri, kendi mahkemelerini, kendi yargıçlarını, kendi savcılarını aklayıp, kendi mahkemesini kuran adama dünyanın her tarafında diktatör denir. 1 Mayıs emek gününü yasaklayan yöneticiye diktatör denir. Polisinle panzerinle biber gazınla masum insanların üzerine yürüyeceksin, bunu yapan adam diktatördür. Masum insanları sabahın köründe gözaltına alacaksın, dosyasına gizlilik kararı koyduracaksın, avukatı bile öğrenemeyecek, bunu yapan adama diktatör denir. Hak aramak için grev yapıyor işçi, anayasal ve yasal hakkını kullanıyor, ‘sendika kuracağım’ diyor, ‘sendika kuramazsın, grev yapamazsın kapının önüne koyarım.’ Bu düzeni savunan adama diktatör denir. Başbakan’ı bulmuş derdini anlatacak vatandaş, tahammül edemiyor, ‘al ananı da git’ diyor, bunu söyleyen adama diktatör denir. Kesinleşmiş yargı kararlarını uygulamamak için parlamentodan özel yasa çıkartan adama diktatör denir. Orduya talimat vereceksin, Uludere’de 34 vatandaşımız öldürülecek. Kendi vatandaşının imhası için TSK’ye talimat veren adama diktatör denir. Mahkemeye verecekmiş beni, o kadar mutlu oldum ki, belki Türkiye’nin en hayırlı davası olacak. Şunu söyleyeceğim, bu talimatı veren kim? Genelkurmay’ın açıklaması var, şimdi bu talimatı kim verdi? O işin talimatını veren Başbakan’dır, Recep Tayyip Erdoğan’dır. 34 yurttaşımızın katili Recep Tayyip Erdoğan’dır. Avrupa’nın en büyük, dünyanın 3. büyük barosu, yasalara aykırı olarak yöneticileri yargılanıyor. Dünyanın pek çok ülkesinden baro başkanları geldiler davayı izlemeye. Yargıç davayı erteledi, eli ayağına dolandı, Cumartesi gününe gün verdi Ekim ayına. Haberi bile yok Cumartesi’nin tatil olduğundan. Siz Avrupa’nın en büyük yargısını yasa dışı yargılarsanız, o düzeni sağlayan adama diktatör denir. Gazetecileri şöyle veya böyle işinden attıran, hapse atan adama demokrasilerde diktatör denir. Hele hele ‘sizin boynunuzdaki tasmaları ben çıkarttım ey gazeteciler’ diyen adama diktatör denir. Vergi müfettişlerini, kendisini eleştirdi veya ekonomik durumu eleştirdi diye görevlendirip ağır cezalar yazdıran düzeni kurduran ve savunan adama diktatör denir” şeklinde konuştu.
“YAĞDANLIĞIN VE YALAKALIĞIN BU KADARINI HİÇ GÖRMEDİM”
“Bugün Ankara Ticaret Odası billboardları süslemiş. ‘Recep Tayyip Erdoğan IMF’nin borcunu ödedi kendisine teşekkür ederiz.’ Yağdanlığın ve yalakalığın bu kadarını hiç görmedim. Senin görevin icraya düşen tüccarın derdiyle ilgilenmek. Ona arkadaşlarımdan rica ediyorum zeytinyağı göndersinler. Diktanın olduğu yerde bu tür yalakalar hiç kimseyi şaşırtmasın. Toplantılarına katıldım, Ankara Ticaret Odası AK Parti İl Başkanının isteği üzerine oraya toplu bir davetiye göndermiş. Başbakan geldiği zaman onu alkışlasınlar diye, buda başka bir yalakalık örneği. Ben bunu biliyordum ama seslendirmedim. Özellikle oradaki arkadaşlara karşı bir husumet ortaya çıkmasın diye. Bugün yaptıkları olaydan sonra artık şunu bileceğiz, onlar esnafın, tüccarın derdiyle ilgilenmiyor, vatandaşın borcuyla ilgilenmiyorlar. Onların tek derdi var, koltukları için minnet duydukları kişiye yağ çekiyorlar. CHP’li belediyelere sabah akşam operasyon yapıp, onlar görev yapmasın diye her türlü baskıyı kuran bir düzeni oluşturan kişiye diktatör denir. Bütün baskılara rağmen CHP’li belediyeler güzel çalışıyor” ifadelerini kullandı.
“EN ÖNEMLİSİ DE HANIMEFENDİYE VERDİKLERİ KİTAP”
Kılıçdaroğlu konuşmasının sonunda şu ifadeleri kullandı:
“Başbakanken sahip olduğun yetkilere, olur ya Cumhurbaşkanı seçilirken ‘aynısına sahip olayım’ diye başkanlık hayalleri kuran kişiye diktatör denir. Ama kursağında kalacak. Başkanlık sistemi CHP parlamentoda olduğu sürece asla ve asla geçmeyecek. Bu Amerika heyetinin gezisinin bütün yönleri kötü müydü? hayır, otelcilik hizmetleri, yağ işi çok iyiydi. En önemlisi de hanımefendiye verdikleri kitap, ‘diktatörlüğün psikolojisi’ Ne kadar iyi okuyorlar değil mi, ruh halini biliyorlar çünkü.”


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Suriye politikası konusunda hükümeti defalarca uyardıklarını belirterek, “Suriye politikası, Türkiye’nin dış politika tarihindeki en büyük hezimettir” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının AK Parti Hükümeti tarafından yasaklandığını öne sürdü. Kılıçdaroğlu, “AK Parti hükümeti milli günlerimizi yasaklıyor. Milli günlerimizi kutlamayı yasaklıyor. İstediğin kadar yasakla meydanlar bizimdir, çıkacağız o meydanlara” dedi.
“SURİYE POLİTİKASINDA YANLIŞ YAPARSANIZ FATURAYI MİLLET ÖDER DEDİK”
Kılıçdaroğlu, dış politikanın üzerinde özenle durulması ve düşünülmesi gereken bir politika olduğunu söyledi. Dış politikada yapılacak hataların kolay kolay giderilemeyeceğini belirten Kılıçdaroğlu, iç politikada yapılan hataların telefi edilmesinin kolay olduğunu ama dış politikada yapılacak hatanın bedelini ülkenin çekeceğini dile getirdi. Hükümeti Suriye politikası dolayısıyla defalarca uyardıklarını vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Yanlış yapıyorsunuz dedik. Yanlış yaparsanız faturayı bu millet öder dedik. Hayır, biz doğruyu yapıyoruz dediler. AK Parti hükümetinin Suriye politikası Türkiye’nin dış politika tarihinde en büyük engeldir, en büyük hezimettir. En büyük yanlış politikadır. Bedelini sadece Suriyeliler, sadece Türkiyeliler değil, Ortadoğu coğrafyası çekiyor” dedi.
“AK PARTİ SURİYE POLİTİKASINDA DUVARA ÇARPTI”
AK Parti hükümetini Suriye politikası konusunda boşuna uyarmadıklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, CHP’nin tarihsel birikimini dikkate alarak bir uyarı yaptıklarını vurguladı. Türkiye’yi ve vatandaşları sevdikleri için bu uyarıyı yaptıklarını sözlerine ekleyen Kılıçdaroğlu, “Yönümüzü Ortadoğu’nun bataklığına değil, Batının çağdaş uyarlığına çevirdiğimiz için bu uyarıyı yaptık. Yapmayın, yanlış yapıyorsunuz dedik. Bizim uyarımızı sadece CHP’nin uyarısı olarak kalmadı. Bakın dış politika konusunda yazarların tamamı Türkiye’nin Suriye politikasını eleştiriyor. Uluslararası ya da ulusal düşünce kuruluşlarının tamamı Suriye politikasını eleştiriyor, yanlış yapıyorsunuz diyor. Uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmış deneyimli bürokratların tamamı Suriye politikasının yanlışlığına dikkat çekiyor. Bu kadar yanlış konusunda dikkat çeken bir görüş, bir düşünce, bir fikir defalarca dile getirilmesine karşın AK Parti tarafından ‘Hayır ben bildiğimi okuyacağım ve yoluma devam edeceğim’ derse işte gelip duvara çarpıyorsunuz. Türkiye işte bugün burada” şeklinde konuştu.
“İSLAM COĞRAFYASI DIŞINDA KAN AKAN BİR BÖLGE VAR MI?”
Dış politikanın inatla sürdürülen bir politika olamayacağını belirten Kılıçdaroğlu, dış politikada blöf olamayacağını, inanılan şeylerin söylendiğini, doğru konuların söylendiğini ifade etti. Dış politikada ülkenin çıkarlarının savunulduğunun altını çizen Kılıçdaroğlu, “Kendi ülkenizin çıkarlarının başka ülkelerin çıkarına heba etmezsiniz. Asıl hedef budur. Kendi ülkemizin, kendi insanımızın çıkarları üzerine inşa edilmiş bir dış politika. Böyle olmak zorundadır. Geldiğimiz noktada bakalım kim zamandı. Düşmanlık kazandı, kaybeden barış oldu. Neden kaybediyoruz. Ne kazandık; yeni yeni terör örgütlerinin mensuplarını kazandık. Ne kazandık, kendi topraklarımızda Suriye’ye göndereceğimiz terör kamplarını kazandık. Böyle bir anlayış olabilir mi? Açıkça yasalara göre AK Parti hükümeti suç işlemiştir. Başka ülkelere terör örgütü elemanlarını göndermek için kendi topraklarını açmıştır. Kendisini ilk uyardığımız Suriye’de 4 ölü vardı. Bugün ölen Suriyelilerin sayısı 200 bini aşmış durumda. Yazın günah değil mi. Buradan bütün vatandaşlarıma sesleniyorum İslam coğrafyası dışında kan akan bir bölge var mı? Neden İslam coğrafyasında kan akıyor. Neden orada analar ağlıyor. Neden orada hüzün var. Neden orada kardeş kardeşi boğazlıyor. Bizim düşünmemiz gerekiyor. AK Parti hükümeti insanları buraya getirip eğitiyor, eline silah veriyor, cebine para koyuyor. Burada eğitiyor ve gönderiyor Suriye’ye, git orada kardeşini öldür diyor. Böyle bir şey olabilir mi, 90 yıllık Cumhuriyet tarihine yakışır mı bu” dedi.
6 Şubat 2012 tarihinde Suriye politikasının yanlış olduğunu ve bir uluslararası konferansa ihtiyaç olduğu yönünde yazılı açıklama yaptıklarını, raporu düzenlemenin gerekçesi olarak “Türkiye’nin yeni bir başlangıç yaparak ağırlığını Suriye’de barış, güven ve istikrardan yana koyması gerekir” dediklerini belirten Kılıçdaroğlu, raporda kaygılarını dile getirdiklerini ifade ederek, “CHP çözüm üretmiyor’ diyorlar ya, nerede bir sorun varsa sadece ülke içinde değil, ülke dışı da dahil en sağlıklı, en namuslu görüşleri CHP üretir” diye konuştu.
“ÇIK MİLLETİN ÖNÜNE SURİYE KONUSUNDA KİM SANA SÖZ VERDİ ONUN KİMLİĞİNİ BİZE AÇIKLA”
Hazırladıkları raporda çözüm önerileri de sunduklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, “Bir; şiddetin sona ermesi. İki; Suriye’nin egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün korunması. Üç; ülkedeki din, mezhep ve etnik grupların varlık ve haklarını anayasal hukuk zemininde güvence altına alınması. Dört; demokratik, hukukun üstünlüğüne dayalı, insan haklarına ve özgürlüklere dayalı bir düzenin kurulması gerekir demişiz. Önerdiğimiz yöntem; TBMM toplanacak, bütün siyasi partilerin ortak kararıyla ortak deklarasyon yayınlanacak ve Türkiye’de bir uluslararası konferansın toplanması talebi bütün dünyaya duyurulacak. Bu konferansa BM Genel Sekreteri’nin himayesinde BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri, Arap Birliği, AB, İran ve Suriye’nin Arap kurucuları ve Türkiye’nin katılacağı bir uluslararası konferans olsun, Suriye’nin muhalefet kanadı ve hükümet kanadı da bu konferansta temsil edilsin dedik. Biz ülkemizi seviyoruz, dış politika milli politikadır, blöf politika, dış politika inat politikası değildir, dış politikada gözyaşı akarsa bunun maliyeti ağır olur dedik. Biz söyledik, onlar dediler ki, ‘öyle uluslararası konferansın zamanı geçti, siz olayları arkadan izliyorsunuz’ dediler. Silahlı terör örgütünün kamplarını ortaya çıkartan arkadaşımız burada Sayın Hurşit Güneş. Gitti kamplarına, ‘neden bu kamplarda siz silahlı eğitim yapıyorsunuz’ dedi. Brüksel’de liberal, sosyalist ve demokrat milletvekillerinin katıldığı bir toplantıda düşüncelerimizi söyledik. ‘Suriye konusunda verdiğiniz sözleri tutmadınız’ dedik. ‘Nasıl’ dediler. Sayın Başbakan çıktı ‘Batılılar Suriye konusunda bizi yalnız bıraktılar’ dedi. ‘Neden verdiğiniz sözün arkasında durmadınız, bizim Başbakanı Suriye politikası konusunda yalnız bıraktınız’ dedim. Milletvekilleri ‘hayır, biz böyle söz vermedik’ dediler. Ben size yalan söyleyenden Başbakan olmaz dedim. Hem sosyalistler hem liberaller hem demokratlar bana bunu medyanın önünde söylediler. Ben de bu çıkışı medyanın önünde yaptım. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan’a bir görev düşüyor, yalan söylemediysen çık milletin önüne kim sana söz verdi onun kimliğini bize açıkla” şeklinde konuştu.
“ÖLEN HER MÜSLÜMANIN KANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN ELLERİNDEDİR”
Türkiye’nin dış politikasının Katar’a ve Suudi Arabistan’a ihale edildiğini iddia eden Kılıçdaroğlu,”Suriye konusunda bir ülkeden parasal yardım alıp politikanızı belirlerseniz dış politikanızı Katar’a satmış olursunuz, Sudi Arabistan’a ihale etmiş olursunuz. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, koskoca devlet, 150 yıllık parlamenter geleneği olan bir devlet dış politikasını nasıl Karat’ar ihale eder, Suudi Arabistan’a ihale edebilir. Bunun hesabını bu milletin sorması gerekir. Bu milletin vicdanına havale ediyorum. Ölen her Müslüman’ın kanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ellerindedir” ifadelerini kullandı.
“BEYZBOL SOPASINI GÖREREK DEĞİŞİRSİN TABİİ SEN”
Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretini de eleştiren Kılıçdaroğlu, “Reyhanlı’ya gidemedi, Amerika’ya gitti. Suriye konusunda ‘Suriye muhalefeti milli egemenlik mücadelesi veriyor, biz elimizden gelen lojistik desteği veriyoruz’ dedi. Terör örgütüne Türkiye Cumhuriyeti’nin yataklık yapması doğru mudur, Türk askerlerinin giydiği elbiseleri sen kime giydiriyorsun, terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak ne zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti’nin görevi oldu? Amerika’da 5 konuda duvara çarptı. Bir, ‘gideceğim Obama’yı ikna edeceğim, beraber müdahale edelim, niye silahlı müdahale yapmıyorsunuz’ diyeceğim. Obama ‘bir dakika, ne silahlı mücadelesi, bizim gündemimizde böyle bir şey yok’ dedi. Birinci duvara çarptı. Buradan giderken ‘koltuğumun altında bir dosya var, orada kimyasal silahlar kullanılıyor, Obama’yı ikna edeceğim’ diyordu. Gitti kafası yeniden çarptı. Dediler ki, ‘nerden çıkartıyorsun kimyasal silahı’ dediler. Açtı dosyayı içinde beyaz sayfa var hiçbir şey yok. Üç; ‘Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan edin, muhalefet orada güçlensin.’ Yani Suriye bölünsün Irak’taki gibi. Obama, ‘biz Suriye’nin bütünlüğünden yanayız’ dedi. Dört; ‘Cenevre ipe un sermek demektir’ diyordu, gitti bunu da söyledi. Obama, ’biz kendi Dışişleri Bakanımız, Rusya’nın Dışişleri Bakanı anlaştılar, bir uluslararası konferans düzenleyeceğiz ve biz bu sorunu çözmek için çaba harcayacağız.’ Recep Tayyip Erdoğan toplantıdan çıktı ve şunu söyledi; ‘görüşüm gelişti ve değişti.’ Görüş olsa, gerçekten görüşü var. Beyzbol sopasını görerek değişirsin tabi sen. Ben onu bilmez miyim. Suriye politikası varmış, sizin Suriye politikanız yok. Egemen güçlerin istekleri üzerine politika oluşturursanız gelir duvara çarparsanız. Havuç-sopa politikasını gösteriyorlardı, bu kez havuç da vermediler. Sadece sopa-sopa politikası oldu. ‘Gazze’ye gideceğim’ diyordu, ‘hele önce bir Amerika’ya gel sonra görüşürüz Gazze işini’ dediler. Amerika’ya gitti, dediler ki, ‘Gazze nereden çıktı, gideceksen hem Gazze’ye hem Batı Şeria’ya gideceksin, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü de ziyaret edeceksin.’ ‘Emredersiniz, baş üstüne’ dedi. Sen Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan’ı olamazsın. Özel bir toplantı yapıyorlar, gazetelerde fotoğraflarını gördünüz, o toplantı Türkiye Cumhuriyeti açısından yüz kızartacak bir toplantıdır. O toplantıda Dışişlerinin Müsteşarı yok ve büyükelçi yok. Siz kiminle toplantı yapıyorsunuz. Devletin arşivine hangi bilgiler girecek. Kendi ülkesini kendi malı gibi gören anlayıştır bu. Kafasında sağlıklı bir Türkiye Cumhuriyeti çerçevesi olmayan bir anlayıştır bu. Devlet yönetimi farklı bir şey. Büyükelçiyi, Dışişleri Müsteşarını çıkartacaksınız dışarıya, almayacaksınız, oturup pazarlık yapacaksınız. Ben sana sormayacak mıyım sen hangi ülkenin pazarlığını yapıyorsun” dedi.
“SEN KİM OLUYORSUN DA BENİM DÜŞÜNCEMDEN RAHATSIZ OLUYORSUN”
Brüksel’de yaşanan olayları anlatan Kılıçdaroğlu, “Grup Başkanı Swobada ile ortak basın toplantısı yaptık. Bize sorulan sorulara cevap verdik. Swoboda ayrıldıktan sonra bir Türk gazeteci, Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP’yi suçladığını, ‘CHP Esad’cı bir partidir, Baas’cı bir partidir’ dediğini söyledi, ‘siz ne diyorsunuz’ dedi. Bende sizin gazetelerde okuduğunuz açıklamayı yaptım. Recep Tayyip Erdoğan’ın Esad’dan hiçbir farkının olmadığını, al birine vur ötekine, sadece arada ton farkı olduğunu...Ben CHP Genel Başkanı olarak Esad’a hiçbir zaman ‘kardeşim’ demedim, ailecek tatil yapmadım, ortak Bakanlar Kurulu yapmadım, bir gecede de düşmanım demedim, arkasından hançerlemedim’ dedim. Saat 18.00’de Swoboda ile görüşmeye gittiğimizde onun danışmanları benim Esad ile ilgili yaptığım açıklamadan Swoboda’nın rahatsız olduğunu söylediler. Aynen şunu söyledim, ‘benim düşünceme, düşünce özgürlüğüme müdahale eden, rahatsızlık duyan birisi ile ben asla ve asla görüşmem’ dedim. Biz onlara şunu hatırlattık, Türkiye üçüncü sınıf bir demokrasiye layık değildir, sen kim oluyorsun da benim düşüncemden rahatsız oluyorsun. Ben hesabımı sana değil, kendi milletime veririm” diye konuştu.
“REYHANLI’NIN SORUMLUSU İKTİDARDIR VE ONUN BAŞINDAKİ ADAMDIR”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı diktatörlükle suçlayan Kılıçdaroğlu, “Reyhanlı’da 51 kişi hayatını kaybetti, yazık günah değil mi o insanlara. Reyhanlı’da ölenlerin hesabını kimden soracağız. Bütün demokrasilerde o işin sorumlusu, iktidardır ve onun başındaki adamdır. Ülkeyi yöneten de hiç kimse kusura bakmasın diktatörlüğe soyunan bir adamdır. ‘Yasama ve yargı benim için ayak bağıdır’ diyen adama diktatör denir. ‘Ben Silivri davalarının savcısıyım’ diyen adama diktatör denir. Özel yetkili mahkemeleri kurdular, iktidarın sopası olarak, karşı çıkanların tamamını Silivri’ye gönderdiler. Özel yetkili mahkemeleri, kendi mahkemelerini, kendi yargıçlarını, kendi savcılarını aklayıp, kendi mahkemesini kuran adama dünyanın her tarafında diktatör denir. 1 Mayıs emek gününü yasaklayan yöneticiye diktatör denir. Polisinle panzerinle biber gazınla masum insanların üzerine yürüyeceksin, bunu yapan adam diktatördür. Masum insanları sabahın köründe gözaltına alacaksın, dosyasına gizlilik kararı koyduracaksın, avukatı bile öğrenemeyecek, bunu yapan adama diktatör denir. Hak aramak için grev yapıyor işçi, anayasal ve yasal hakkını kullanıyor, ‘sendika kuracağım’ diyor, ‘sendika kuramazsın, grev yapamazsın kapının önüne koyarım.’ Bu düzeni savunan adama diktatör denir. Başbakan’ı bulmuş derdini anlatacak vatandaş, tahammül edemiyor, ‘al ananı da git’ diyor, bunu söyleyen adama diktatör denir. Kesinleşmiş yargı kararlarını uygulamamak için parlamentodan özel yasa çıkartan adama diktatör denir. Orduya talimat vereceksin, Uludere’de 34 vatandaşımız öldürülecek. Kendi vatandaşının imhası için TSK’ye talimat veren adama diktatör denir. Mahkemeye verecekmiş beni, o kadar mutlu oldum ki, belki Türkiye’nin en hayırlı davası olacak. Şunu söyleyeceğim, bu talimatı veren kim? Genelkurmay’ın açıklaması var, şimdi bu talimatı kim verdi? O işin talimatını veren Başbakan’dır, Recep Tayyip Erdoğan’dır. 34 yurttaşımızın katili Recep Tayyip Erdoğan’dır. Avrupa’nın en büyük, dünyanın 3. büyük barosu, yasalara aykırı olarak yöneticileri yargılanıyor. Dünyanın pek çok ülkesinden baro başkanları geldiler davayı izlemeye. Yargıç davayı erteledi, eli ayağına dolandı, Cumartesi gününe gün verdi Ekim ayına. Haberi bile yok Cumartesi’nin tatil olduğundan. Siz Avrupa’nın en büyük yargısını yasa dışı yargılarsanız, o düzeni sağlayan adama diktatör denir. Gazetecileri şöyle veya böyle işinden attıran, hapse atan adama demokrasilerde diktatör denir. Hele hele ‘sizin boynunuzdaki tasmaları ben çıkarttım ey gazeteciler’ diyen adama diktatör denir. Vergi müfettişlerini, kendisini eleştirdi veya ekonomik durumu eleştirdi diye görevlendirip ağır cezalar yazdıran düzeni kurduran ve savunan adama diktatör denir” şeklinde konuştu.
“YAĞDANLIĞIN VE YALAKALIĞIN BU KADARINI HİÇ GÖRMEDİM”
“Bugün Ankara Ticaret Odası billboardları süslemiş. ‘Recep Tayyip Erdoğan IMF’nin borcunu ödedi kendisine teşekkür ederiz.’ Yağdanlığın ve yalakalığın bu kadarını hiç görmedim. Senin görevin icraya düşen tüccarın derdiyle ilgilenmek. Ona arkadaşlarımdan rica ediyorum zeytinyağı göndersinler. Diktanın olduğu yerde bu tür yalakalar hiç kimseyi şaşırtmasın. Toplantılarına katıldım, Ankara Ticaret Odası AK Parti İl Başkanının isteği üzerine oraya toplu bir davetiye göndermiş. Başbakan geldiği zaman onu alkışlasınlar diye, buda başka bir yalakalık örneği. Ben bunu biliyordum ama seslendirmedim. Özellikle oradaki arkadaşlara karşı bir husumet ortaya çıkmasın diye. Bugün yaptıkları olaydan sonra artık şunu bileceğiz, onlar esnafın, tüccarın derdiyle ilgilenmiyor, vatandaşın borcuyla ilgilenmiyorlar. Onların tek derdi var, koltukları için minnet duydukları kişiye yağ çekiyorlar. CHP’li belediyelere sabah akşam operasyon yapıp, onlar görev yapmasın diye her türlü baskıyı kuran bir düzeni oluşturan kişiye diktatör denir. Bütün baskılara rağmen CHP’li belediyeler güzel çalışıyor” ifadelerini kullandı.
“EN ÖNEMLİSİ DE HANIMEFENDİYE VERDİKLERİ KİTAP”
Kılıçdaroğlu konuşmasının sonunda şu ifadeleri kullandı:
“Başbakanken sahip olduğun yetkilere, olur ya Cumhurbaşkanı seçilirken ‘aynısına sahip olayım’ diye başkanlık hayalleri kuran kişiye diktatör denir. Ama kursağında kalacak. Başkanlık sistemi CHP parlamentoda olduğu sürece asla ve asla geçmeyecek. Bu Amerika heyetinin gezisinin bütün yönleri kötü müydü? hayır, otelcilik hizmetleri, yağ işi çok iyiydi. En önemlisi de hanımefendiye verdikleri kitap, ‘diktatörlüğün psikolojisi’ Ne kadar iyi okuyorlar değil mi, ruh halini biliyorlar çünkü.”