'Biber gazı kullanımı yasaklansın' başvurusu

      İzmir'de organizasyon şirketi bulunan Gülhan Şenözhür, Gezi Parkı olaylarında eylemcilere karşı kullanılan biber gazının, Türkiye'de yasaklanması için İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı İnsan Hakları İhlalleri İnceleme Bürosu'na gönderdi.

   Şenözhür, buradan gelecek cevaba göre, Bakanlığa karşı İdare Mahkemesi'nde dava açacağını söyledi. Bölge İdare ve Sulh Hukuk Mahkemeleri'nin bulunduğu Adliye ek binası önünde basın açıklaması yapan Gülhan Şenözhür, biber gazının yasaklanması ve şiddetle kullanılan orantısız gücün sınırlandırılması konusunda, yaptığı araştırmaların sonucunda, bir yargısal mücadele başlattığını belirtti. Şenözhür, biber gazının gereği dışında kullanıldığına dair ilk izlenimlerini amatör ya da süper lig maçlarında gördüğünü, bunun savunmasız yaşlı, çocuk, kadınlar dahil olmak üzere insanlara sağlık açısından zarar verdiğini söyledi. Gülhan Şenözhür, şunları söyledi:

  "Bu mücadelemi başlatırken ve bundan sonra sürdürürken, siyasi görüşümün veya desteklediğim takımımın asla ve asla beni etkilemediği, görüşlerimin tamamen tarafsız olduğudur. Biber gazının insan sağlığı açısından zararlarını hepimiz biliyoruz. Halktan biri olarak zararlarının boyutlarını araştırmalarımı yapmaya başladıktan sonra öğrendim ki, bu öğrendiklerimin bile şuan için yeterli olmadığı kanısına vardım. Araştırmalarım sırasında en şaşırdığım, 167 ülkenin imzasını taşıyan 1972 tarihli Cenevre anlaşması gereği biber gazının başka ülke halkına karşı kullanılması yasaklanmıştır. Türkiye, 4 Nisan 1997 tarihinde bu anlaşmayı onaylamış ve TBMM kararı ile 10 Nisan 1997 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı. Buradan çıkan sonuc acı gerçekleri ortaya çıkartıyor.

  Yasaklı olan biber gazının başka ülke halklarına karşı kullanılması yasak iken bir ülkenin kendi halkına karşı sınırsızca kullanması hukuka, akla ve mantığa ters düşmektedir. Düşmanınıza sıkamıyorsunuz ama kendi vatandaşınıza sıkıyorsunuz. Gezi parkı olaylarında da tonlarca biber gazı kullanıldı. Yüzlerce vatandaş yaralandı." Polislerin, savunmasız olan halka karşı kullandığı orantısız gücü de bir türlü anlamadığına değinen Gülhan Şenözhür şunları söyledi: "Kadına karakolda uygulanan şiddet. Orantısız gücün örnekleri dilekçemde ve ekli CD'de açıkça görülmektedir. Araştırmalarım bu gibi önemli örnekleri karşıma çıkardıkça işleyişin ne kadar yanlış olduğu kanısı bende daha da büyüdü ve hukuk mücadelem böylece başladı. Bu yola yalnız çıktım, çünkü tüm Türkiye'nin hakkını aramak istediği zaman bunu tek başına da yapabileceğini görmelerini istedim. Biz bir ulus olarak birleşip her güçlüğün üstesinden gelebilecek bir toplumuz, tek başımıza da bir çok şeyler yapabiliriz. Tek yapmamız gereken inanmak ve istemek. Beni bu mücadelemden vaz geçirmek isteyenler çok oldu. Bana karşı bir çok kişinin veya kuruluşların tavır alacaklarını, belki de zarar vermeye çalışacaklarını söyleyenler bile oldu.

  Ben böyle bir şeye inanmıyorum ve asla inanmak da istemiyorum. Çünkü ülkemizdeki hukuk ve adalet sistemine sonuna kadar güveniyorum. Mücadelemin konusunda haklı olduğum konusunda da sonuna kadar inançlıyım. Fakat olmasını istemeyeceğim nedenlerden dolayı olumsuz bir sonuç çıkar ise, ben güvenimi yitirmeden yolumda ilerlemeye ve yapılacak ne var ise yapmaya çalışacağım. Tek istediğim bu gerçeği herkesin görüp örnek alması, bu konuda veya başka herhangi bir konuda yapabilecekleri bir şeyler var ise durmamaları. Ülkemiz medeni ve hukuk yönünden gelişmiş bir ülkedir. Prosedürler biraz zamanımızı alsa da sonuçlar güzel olacaktır. Haklı olduğumuz sürece her zaman kazanırız." Gülhan Şenözhür, açıklamanın ardından, hazırladığı dilekçe ve görsel ve yazılı basında çıkan görüntülerin yer aldığı CD’yi de İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı İnsan Hakları Bürosu'na gönderdi. Şenözhür, buradan gelecek cavaba göre bakanlığa karşı dava açacağını söyledi.