Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, TİKA’nın Koordinasyon Toplantısı’nda gazetecilerin gündeme ilişkin sorularına cevap verdi.
Hrant Dink davası ile ilgili açıklamalarda bulunan Bozdağ, “Hrant Dink Davası Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin verdiği karar önemli bir karar. Daha önce burada örgütle alakalı tartışmalar vardı. Ceza dairesi silahlı örgüt olmadığını ama suç için anlaşma bulunduğuna dair karar verdiğini görüyoruz. Bu cezanın bir yanıyla onaylanması, diğer yönüyle de beraat kararının bozulması anlamına geliyor. Bundan sonra ilk derece mahkemesi Yargıtay’ın bu kararını değerlendirecektir, uyup uymama konusunda bir karar verecektir. Benim görüşüm burada bir karar içerisinde ‘örgüt var mı, yok mu?’ sorusunun kamuoyunu tatmin edecek bir şekilde verilmesi son derece önemli. Mahkeme kararları ortaya çıktıktan sonra soruları şüphesiz cevaplandırıyorsa o zaman tatmin edici, bütün soruların cevapları bulunmuş demektir. Eğer mahkeme kararı ortaya çıktıktan sonra da insanların kafalarındaki sorular cevap arıyorsa o zaman karar bütün soruları cevaplandırmamış demektir. Örgüt konusundaki soruların yeterince cevaplanmadığı kamuoyunun malumudur. Yargıtay’ın bu kararı örgüt değil de, suç için bir anlaşmanın varlığını tespit ediyor. Tabii ilk derece mahkemesinin kararına göre sanıkların aleyhine bir karardır. Bundan sonraki kısmını ilk derece mahkemesinin yargılama sürecinde hep beraber göreceğiz” diye konuştu.
“MÜNİH EYALET YÜKSEK MAHKEMESİ YARGILAMAYA GÖLGE DÜŞÜRDÜ”
Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde görülen NSU cinayetleri davası ile ilgili görüşlerini açıklayan Bozdağ, şöyle devam etti:
“Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi’nde nasyonal, sosyalist, yeraltı terör örgütü mensuplarından bir tanesi yargılanıyor. Bizim söylediğimiz, bu yargılamanın adil, tarafsız olması, maddi gerçeğin bütün boyutlarıyla ortaya çıkartılması ve sanıkların hakkettikleri ceza neyse buna çarptırılması. İnsanların mahkeme şüphe duymalarına neden olacak usul uygulaması ve kararlardan kaçınılmasının önemli olduğunu söyledik.
Ancak Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi başlangıçta maalesef bu yargılamaya gölge düşürecek pek çok karara imza attı. Bundan sonraki süreçlerde şüphe uyandıracak usul uygulamaları ve kararın olmamasını temenni ettik. Umarız ki, netice de öyle olur. Mahkeme bu noktada gerekli yargılamanın sonucunda hak edilen cezayı verirse ırkçı, ayrımcı olan Neo Nazi terör örgütü başta olmak üzere başkaca aşırı örgütlere karşı adalet yoluyla verilmiş ciddi bir mesaj olacaktır. Bu noktada yargılama adil olmaz, ceza adaletin gereği gibi tahakkuk etmezse, bu ırkçı, Neo Nazi cinayetlerini gerçekleştirenler başta olmak üzere başka tür örgütlere, kişilere, gruplara cesaret verici bir karar olacaktır. Mahkemelerin kararları suçluları cesaretlendirici kararlar hiçbir zaman olmamalıdır. Biz Almanya’daki Eyalet Yüksek Mahkemesi’ni bu anlamda suçluları cesaretlendirici değil, çıkan sonucuyla suça teşviki azaltıcı bir karar olmasını ve masaj taşımasını bekliyoruz.''
ALMAN OLUNCA BAŞKA, TÜRK OLUNCA BAŞKA
'' Bir Alman vatandaşının ölümüyle sonuçlanan bir olay nedeniyle orada 5 tane Türk vatandaşının sanık iken cam bir kafes içinde duruşmaya getirilmesi oldukça manidardır” diyen Bozdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bir yandan 8’i Türk 10 insanı öldüren bir Alman vatandaşı adeta podyumda gibi çok rahat bir ortamda gösteri yaparken, eli kolu bağlı olmadan duruşmaya getirilirken, öte yandan suç işledikleri iddia edilen 5 Türk vatandaşının çok tehlikeli insanlarmış gibi, çok kötü varlıklarmış gibi, başkalarına da her an zarar vereceklermiş gibi cam kafes içinde duruşmaya getirilmiş olması , insan haklarına uygun değildir, adil değildir, Eşitlik ilkesine tamamen aykırıdır, kabul edilemez bir yaklaşımdır.
Alman yargısının katil olarak yargılanan Alman olduğunda başka, katil olarak yargılanan Türk olduğunda bakışının başka olduğunu ve bu bakışında hukuk devleti ile insan haklarıyla, adil yargılanmayla hiçbir alakası olmadığını gösteriyor. Umarız ki, bu yargı organlarının sanıklara bakışının aidiyetlerine, inançlarına, vatandaşlıklarına göre değiştiği bir adalet anlayışı hiçbir kimseye bugüne kadar fayda vermez, bundan sonra da vermeyecektir. Alman yargıları bundan sonraki duruşmalarda bu sakat, hukuksuz, keyfi uygulamaya dileriz son verirler. Son vermezlerse bu Almanya’nın yargı anlayışına ayrımcılığın, ırkçılığın bulaştığının somut bir göstergesi olarak hafızalarda yerini koruyacaktır. Biz Türkiye olarak bütün davaları yakından takip edeceğiz.'7
“BAHÇELİ, KENDİ KORKULARININ ESİRİ”
Bozdağ, MHP’li milletvekillerinin Başbakan Erdoğan, hükümet yetkilileri, kamu görevlileri ve Akil İnsanlar heyetinde yer alanlar hakkında suç duyurusunda bulunmasını değerlendirerek şu ifadelerde bulundu:
“MHP Genel Başkanı’nın talimatı üzerine bazı MHP’li milletvekillerinin dün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda yaptıkları akla ziyan bir durumdur, abesle iştigaldir. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde terörü bitirmek için yapılan çalışmaları suç, bu çalışmaları yapanları suçlu ilan eden sakat bir anlayış yoktur. Kan dursun, terör bitsin, gözyaşı dinsin, analar ağlamasın, 30 yıldır ülkemizi meşgul eden terör belası artık yok olsun diyen bin çalışmayı suç, bu çalışmayı yapanları suçlu ilan eden bir anlayışı ben milletimizin aklıselimine, sağduyusuna, vicdanına havale ediyorum. Hastalıklı anlayış, kabul edilemez bir anlayış bu.
Siz kanı durdurmak isteyen, terörü bitirmek isteyen insanları suçlu ilan eden ve bunların cezalandırılmasını talep eden siyasi anlayışını dünyanın hiçbir yerinde göremezsiniz. Sağlıklı bir anlayış değil bu. Kaldı ki, hükümetimizin çözüm sürecinde ortaya koyduğu irade, attığı adımların tamamı yasalar çerçevesinde yapılmaktadır. Anayasamız ve yasalarız terörü sona erdirmeyi, milletimizin üzenindeki bu terör belasını ortadan kaldırmayı görev olarak hükümete vermiştir. Hükümet anayasa ve yasaların verdiği görevi yerine getirmektedir, bu açıdan herhangi bir suç söz konusu değildir. Biz adımlarımızı inanarak attık, atmaya da devam ediyoruz.
Sayın Bahçeli kendi fikirlerini korkularına rehin etmiş durumda. Fikir sahibi değil. Adeta korkularının esiri olmuş, milleti de kendi korkularına esir yapmak isteyen bir yaklaşımı var. Herkese de korku pompalıyor. Bahçeli kendi korkularına kendisi rehin olabilir, başkalarının da bu korkulara teslim olmasını isteyebilir. Ama Türkiye Bahçeli ve arkadaşlarının korkularıyla yoluna devam edemez, korkak bir siyasetle yoluna devam edemez. Bir korkularla değil, cesaretimizle, özgüvenimizle, Türkiye ve Türk milletinin büyüklüğüne yakışır politikalarımızla yolumuza devam edeceğiz. Bizi korkutmaları, bizi kendi korkularına teslim olacak bir noktaya taşımaları mümkün olamaz.”