HALAÇOĞLU SESSİZLİĞİNİ BOZDU

HALAÇOĞLU SESSİZLİĞİNİ BOZDU

Türk Tarih Kurumu eski başkanı ve eski milletvekili, tarihçi Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu uzun bir aradan sonra 1915 olaylarıyla birlikte gündemi de değerlendirdi.

İzmir’in etkin düşünce grupları arasında olan İzmir Düşünce Platformu üyeleriyle bir araya gelen Halaçoğlu, ABD’ nin yüzyıllık kirli planlarının, Türkiye’nin yaptığı Libya ve Barış Pınarı harekâtı gibi hamlelerle bozulduğunu söyledi.

Grup üyelerinin sorularını da kendine has samimiyetiyle cevaplayan Halaçoğlu, bölgemizde yapılması gerekenlerle ilgili düşüncelerini de sıraladı.

Halaçoğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüm sırasında hummalı bir tasnif çalışması yürüttük. Merkezle vilayetler arasında şifre kalemle yapılan yazışmalar dâhil, 100.000 belge ve telgrafa ulaştık. Bir bilim insanı olarak bunun yeterli olmayacağını, karşınızdaki devletlerin de arşivlerini inceleyerek devletimize öneriler vermemiz gerekirdi. Rusya’ya gittim ve beni Bilimler Akademisine üye olarak aldılar. Ancak belgelerine ulaşmak istediğimde engellediler. Çalışmalar için paraya ihtiyacımız vardı ve TTK’ na Atatürk’ün bağışladığı parayı kullanabileceğimizi düşünmüştüm. Her ay İş Bankası aracılığıyla kuruma gelen bu para, CHP’nin ihtilal sonrası kapatılmasıyla kesildi. Daha sonra CHP tekrar açıldı ama bu kez de CHP yönetimi TTK’ nun ihtilalde kapatıldığını ve artık bu kurumun Atatürk’ ün kurduğu bir kurum olmadığını söyleyerek bu parayı ödemekten vazgeçti.

BAHÇELİ’NİN DESTEĞİ

Onları mahkemeye verdim ve 2006 yılına kadar süren dava sonucu kazandık. 2000 yılında Ecevit- Bahçeli hükümetinde bir kurul oluşturuldu. Asılsız Soykırım İddiaları ile Mücadele ve Koordinasyon Kurulu. Kurul müsteşarlar düzeyindeydi. Bu kurulda da üye olarak ben başka devletlerin arşivlerine girmeden bir çalışma ortaya koymanın yararı olmayacağını ifade ettim. Bunun için dünya arşivlerini incelememizi bunun için de bir bütçenin gerekli olduğunu söyledim. Projeni hazırla dediler ve hazırladım. 280 Milyar liraya ihtiyaç olduğunu söyledim. O komisyonun başkanı Devlet Bahçeli’ydi. Ben bunu size Tanıtma Fonu’ndan vereceğim dedi. Teşekkür ettim ayrı bir hesaba yatırdım. ABD’ ye iki arkadaş gönderdim. Birisi Başkanlık Dışişleri arşivlerine bakacak diğeri misyoner arşivleri ve Baltimor ile Newyork limanlarına giren gemilerin yolcu defterlerini inceleyecekti. Bir arkadaşı İngiltere’ye, iki arkadaş Fransa’ya, Almanya’ya bir, Avusturya’ya bir, Rusya’ ya iki arkadaş bir de Milletler Cemiyeti arşivlerini incelemesi için bir arkadaş görevlendirdik. İran’a bir arkadaşla birlikte ben de gittim fakat arşivi açmadılar. Bunun üzerine Azerbaycan’ lı bir arkadaşı görevlendirdim. Sadece İran’da dört ayda 100.000. sayfa belge topladık. Sonra bir kitap yazdık, Sürgün ve Göç adında. Kitap çıkar çıkmaz ABD hemen bir hafta içinde bu kitaptan 28 adet satın aldı. Sonra dönemin CİA Başkanı beni arayarak randevu istedi. Gayet iyi de Türkçe biliyordu. Görüşmemizde hemen bu belgeleri ne zaman aldığımızı sordu. Biz de arkadaşlarla daha önceden şifre kullanmış ve kurnazlık yapmıştık. Çalışmalarımızda Ermeni yerine arkadaş kelimesini kullanmıştık hep. Mesela arkadaşlar Baltimor limanına geldiler, Newyork’a geldiler diye belirtmiştik hep. Ne zaman aldınız diye sorunca da hemen; “sizin bilginiz haricinde davranmamız mümkün mü” dedik. O belgelerden bir tanesinde, Cenevre’den aldığımız bir belgede 1922 Kasım ayı itibariyle vilayet vilayet dünyada yaşayan Ermeni’ lerin istatistikleri bulunmaktaydı. Toplam 817.873 Ermeni’nin Osmanlı topraklarından gittiği yazıyordu. 95.000 Ermeni’nin de Müslüman olduğu yazıyordu bu belgelerde.

Bu kadar net rakamlı bu belgeleri İngiliz Büyükelçiliği ile ABD’ nin Ortadoğu Yardım kuruluşu birlikte Birleşmiş Milletler adına hazırlamışlardı. İstanbul ve diğer bütün Anadolu vilayetlerinde tek tek ne kadar Ermeni’nin olduğu bu belgelerde yazılıdır. Yani bizim o savaşta müttefiğimiz olmayan iki devlet, İngiltere ve ABD, bu belgelerde Ermeni’nin ölmediğini yazıyorlar. Kısaca biz devletin arşiv belgeleriyle, yabancı belgeleri bir araya getirdiğimizde devletin yaptığı bir soykırım olmadığını gördük.

ÇOK DAHA FAZLA ERMENİ ÖLEBİLİRDİ

Amerikan Başkanlık arşivinden bulduğumuz başka bir belgede tam 19 yıl Diyarbakır’da konsolos yardımcısı olarak görev yapan Thomas Mugerditchian’ ın Kürtleşen Ermeni’ lerle ilgili bir rapor hazırladığını gördük. Hangi Ermeni Cemaatinin hangi Kürt aşireti adını aldığını ve hangi köylerde oturduklarını tek tek yazmış. Tabii ki buradaki Kürtleşen Ermenilerin sayısı doğal olarak az önce bahsettiğimiz İngiliz ve ABD tarafından çıkartılan Ermeni sayısının haricinde tutulmuştur. Osmanlı Devlet arşivlerinde ölen Ermeni sayısı 4500’dür. Bunları da kimlerin öldürdüğü konusunda net bir bilgi vardır ki bunları asla Osmanlı Devletinin öldürtmediğidir. Bu Alman arşivlerinde yazmaktadır ve dahası da vardır ki şayet Osmanlı Ordusu olmasaydı çeşitli çetelerin çok daha fazla Ermeni’yi öldürebilecekleri de bu belgelerde kayıt altındaydı.

Mesela göç sırasında sadece ABD’ ye 218.000 Ermeni gitmiş. Baltimor ve Newyork limanlarına. Hepsinin yolcu defterlerinde kayıtları var. ABD’ nin Mersin Konsolosu, Adana’ya yarım milyon Ermeni’nin geldiğini söylüyor. Bunların zor da olsa biletlerinin sağlanarak Halep’ e gönderildiklerini açık açık Amerikan konsolosu söylemiş. Aynı anda Amerika’nın Halep konsolosunda da benzer bilgi ve kayıtlar tutulmuş. Jackson, bugüne kadar buraya 486.000 Ermeni göçtü diyor ve bunların tek tek hangi köylere yerleştirildiklerini de belirtiyor. Şimdi bugün bize diyorlar ki: “Siz ne kadar acımasızsınız ve bu kadar insanın öldürüldüğünü kabul etmiyorsunuz?” Biz de diyoruz ki: “Sizin görevlileriniz, konsoloslarınız, siz kabul etmemişsiniz ki biz kabul edelim.” Şimdi bütün bu belgeler ve bilgiler kitaplaştırılarak Almanca, İngilizce ve Fransızcaya çevrildi.

ÇARPITAN AMERİKA

Jackson 1916 Şubat’ ında, tehcirin sona erdiği yılda bir rapor yayınlıyor. Elimizde var. Ama sahtekarlık nereden çıkıyor, Amerika Büyükelçisi Morgenthau’ dan çıkıyor. Morgenthau bu raporları çarpıtıyor, tam tersi Amerikan limanlarına gelen bu kadar Ermeni’ yi ölmüş gösteriyor. Bununla ilgili Heath W.Lowry’ nin kitabı var. Daha sonra bu kitap Türkçe’ de yayınlandı. Bu kitapta Başkan Johnson’dan aldığı talimatı, bununla ilgili bilgileri İngiliz Lord Brysonn’ un kendisinden belge istediğini, sırf Amerika’nın savaşa girişini meşrulaştırmak için bu çarpıtmaların yapıldığını, bu belgeleri daha sonra Brysonn’un tarihçi Arnold Toynbee’ye de verdiğini söylüyor. Toynbee aslında doğru bir tarihçi ama o zamanlar 300 Sterlin maaş karşılığı İntelijans büroda çalıştığından böyle bir hata yapıldığını İngiliz arşivlerinden de gördük. Orada bile 1.150.000 Ermeni’nin hayatta olduğunu yazıyor. Bu kitaptaki verilen bütün rakamlar varsayımdır. BM kayıtlarına göre 1.200.000 Ermeni’ nin hayatta olduğu yazmaktadır zaten. Ölenler olmuş mudur, olmuştur. Mesela Rusya’ya göç eden Osmanlı Ermenilerinden 130.000’i açlıktan, 30.000’i koleradan, ölmüştür. O sıralar zaten dünyada İspanyol Gribi salgını da vardır ve Osmanlı Ordusundan da 402.000 kişi ölmüştür. Bu salgından etkilenmemek için bütün askerlerin kıyafetleri kocaman kazanlarda 90 derece buhara atılarak dezenfekte edilir ve salgından ancak öyle korunmaya çalışılırdı. Bu şartlarda göçü tercih etmiş onca Ermeni’nin böyle bir salgından etkilenmemesi mümkün mü? Yine de dört cephede savaşan ve tam 23 noktasında isyanlarla da boğuşan bir ülke olarak Osmanlı bu göçlerin düzenli ve sağlıklı yapılması için sıkı talimatnameler hazırlamıştır. Başka bir iddiaya göre de Ermeniler dinlerinden dolayı böyle bir göçe zorlanmışlardır. Bu iddia da tamamen yanlıştır. Öyle olsaydı o zaman Ermenilerden sayıca daha fazla olan Rum’lar neden böyle bir göçe zorlanmadılar? Osmanlı topraklarında çıkan o tarihlerdeki isyanların çoğu Ermeni Komiteler, çeteler tarafından yönetiliyordu. Amaçları Osmanlı’nın haberleşme ağlarını kopararak elini kolunu bağlamaktı. Bu yüzden Ermeni’ lerin yaşadığı mesela Antalya, İzmir, İstanbul gibi yerlerden de Ermeniler alınıp yerleri değiştirilmemiştir. Kastamonu’da 13.000, İstanbul’da 148.000 Ermeni yaşamaktadır. Niye onlar gönderilmemişlerdir? Yerleri değiştirilenler hep bu isyancı çetelerin isyan çıkardıkları noktalardır ve amaç, masum Ermenilerin de zarar görmemeleridir.

ERMENİLERE YOLLUK ÖDEMESİ

21 Aralık 1918 ‘de çıkan Geri Dönüş Kararnamesiyle de Osmanlı, evlerinden göç nedeniyle ayrılan Ermeniler’ in evlerine geri dönebileceklerini bildiriyor. Hatta bir de talimatname yayınlayarak Kafkaslardan veya Balkanlardan gelen muhacirler şayet göç sırasında Ermenilerin terk ettikleri evlerine yerleştilerse, onların çıkartılarak Ermenilere iadesinin yapılmasını istiyordu. Eğer bu evlere göç sırasında yeni bir eklenti ve tadilat yapılmışsa da masrafı devlet tarafından karşılanacak ve bu evler yine Ermenilere iade edilecekti. 1915 bütçesinde herhangi bir ödenek olmamasına rağmen Nisan 1915’ de Van, Çatak taraflarında çıkan Ermeni isyanlarından dolayı göçe tabi tutulan Ermenilerden başlamak üzere bütün göç kapsamındaki Ermenilere bu zor şartlara rağmen tek tek yolluk ve yevmiye ödemesi de yapılmıştır. Bütün bunlara rağmen devletin bu göç olayını istismar edip, sabote edenler için de iki komisyon kurulup toplam 1673 kişi yakalanarak Divan-ı Harbe sevk edilip, yargılanıyor ve cezalandırılıyorlar. Biliyorsunuz uluslararası hukukta bir devlet kendi içinde böyle bir suçu tespit edip sorumluları hakkında yargı süreci başlatmışsa orada bir soykırımdan zaten bahsedilemez. Bütün bu yargılamalarla ilgili mahkeme ve belgeleri ortaya koyduğumuzda isyan edip, inanamadılar ve nereden buldunuz bunca belgeyi dediler. Biz de o zaman, “Siz Ermeni Soykırımı diye bir şey arıyorsunuz, biz ne olduğuna bakıyoruz. Aramızdaki fark bu!” dedik.

Halep’ te bir Fransız Hastanesinde göç sırasında tam 2000 Ermeni hastalanıp, burada tedavi görüyor ve taburcu ediliyorlar. Osmanlı’nın bu iş için de bu hastaneye ödediği paralar var kayıtlarımızda. Düşünün bu bir soykırımsa bu hastanelerde hastalar tedavi edilip, taburcu edilmez. Bir de Nazi Almanya’sı ile kıyaslıyorlar bizi. Almanlar hiç isyan etmeyen Yahudileri tuttukları her yerde katlettiler. Biz ne yaptık? Savaşın hemen öncesinde isyan ihtimalini dahi düşünerek bunlara sakın ha bize karşı Rus, İngiliz ve Fransızları desteklemeyin. Bu savaşın bitiminde size iki vilayette otonom verelim dedik.

Amerika halen Türk düşmanlığı yapmaktadır. Askerimize çuval geçiren de, FETÖ denen ihaneti başımıza musallat eden de onlardır. Bir de bize neden S.400 alıyorsunuz diye kafa tutmaktalar. Tabii ki savunmamız için. Sen üstelik müttefikimizsen ve üstelik senden alalım dediğimiz savunma sistemlerini de vermiyorsan ve bize de saldırmayacaksan niye korkuyorsun ki bunları almamızdan?

TÜRKİYE’ NİN ETKİNLİĞİ ARTTIKÇA

Bütün mesele bizi dövmek istiyor adamlar. Çünkü Türkiye’nin etkinliği arttıkça mesela Libya ile yapılan anlaşma ABD’ yi son derece rahatsız etti. Bir de tam 100 yıl öncesinden Akdeniz’de boydan boya açmayı düşündükleri bir koridor planları vardı ve Türkiye’nin Barış Pınarı gibi harekâtlarla bunun önüne geçip ABD’nin elini zayıflatması onları çok kızdırdı. O koridor ile bir Kürt Devleti kurarak İsrail’i de rahatlatmak istiyorlardı.

Ben onun için şu an bizi yönetenlere diyorum ki: Aynı Libya ile yaptığınız gibi gidip bir de Suriye ile ekonomik bir anlaşma yapın. Nasıl olsa biz Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanayız ve bütün sığınmacıları da gönderin vatanlarına.

PKK’ ya karşı da beraber mücadele kararı alın. Bu anlaşma Suriye’nin de Rusya’nın da işine gelir.

Kürecik’ deki patriotları da kaldırın. Bana değil İsrail’e faydası var onların.

Biden son söylemiyle bir suç işlemiştir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine göre elinde bir mahkeme belgesi olmadan bir toplum hakkında kötü ve nefret uyandıran cümleler sarfettiğinden dolayı kişisel olarak suç işlemiştir ve konunun derhal yargı sürecine taşınması gerekmektedir.

Bizim ders kitaplarımıza mutlaka ABD’ nin Kızılderelilere yaptığı soykırımlar, Fransızların Cezayir’de yaptığı zulmü, İngilizlerin yayılmacılıkları sırasında yaptıkları soykırımlar girmelidir.”

Haber: Erdal ÇİL