İşte "Gezi Parkı" raporu

   Üsküdar’da bulunan Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi’nde bir basın açıklaması gerçekleştiren UHİM Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Küçük, Gezi Parkı olayları ile ilgili hazırladıkları raporu kamuoyuna sundu. Şiddete yönelmeyen ve demokratik taleplerini dile getirerek hak arama mücadelesine giren bireylerin, gösterilerin özellikle ilk üç gününde etkin olduğunu dile getiren Küçük , “Ancak dış faktörlerin de olaylara müdahil olması ile sürecin seyri bu aşamadan sonra değişmiştir.

  İlk günlerde polisin protestoculara müdahalesinde ve özellikle biber gazı kullanımında aşırılıklar yaşanmış ve bu durum toplumun her kesimi tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Ancak ilerleyen günlerde olayların seyrinin değişmesi ile birlikte marjinal grupların sürece dahil olması, göstericilerin şiddete başvurması, kamu malına ve çevreye zarar verilmesi benzer bir tepkinin bu kez protestoculara yönelmesine yol açmıştır. Gösteriler esnasında özellikle Ankara’da Başbakanlık binasına ve İstanbul Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi’ne saldırıların gerçekleştirilmesi düşündürücüdür.

  Öte yandan gösteriler süreç içerisinde git gide Başbakan Erdoğan’ın şahsını ve ailesini hedef alan hakaret ve küfürlerle siyasi üslubun dışına çıkılmıştır. ABD’li ve Avrupalı siyasilerin yaşananlardan kaygı duyduklarını ifade eden, Türkiye’nin bir diktatörlük olduğunu öne süren açıklamalarının adeta organize bir biçimde peş peşe sıralanması, dünya siyasetine yön veren küresel aktörlerin Gezi Parkı olaylarına nasıl yaklaştığını açıklamaktadır.

  Gezi Parkı eylemleri sürerken Papa Francis’in ‘20. yüzyılın ilk soykırımı Ermenilere yapılmıştır’ şeklindeki ifadeleri, Türkiye’de yaşanan sürecin küresel aktörler tarafından yönlendirilmeye ve araçsallaştırılmaya çalışıldığını göstermiştir” şeklinde konuştu. Uluslararası sahada gerek siyasi mercilerin, gerek medya organlarının Gezi Parkı olaylarına yaklaşımının, Batı’nın öteden beri süregelen İslamofobik tutumunu devam ettirdiğinin göstergesi olduğunu dile getiren Küçük, “Nitekim son dönemde Türkiye ile ilgili olarak uluslararası kamuoyunda ele alınan içki düzenlemesi, nüfus artışının teşvik edilmesi gibi konular sürekli olarak İslam’la ilişkilendirilmiş ve Türkiye’de İslamcı bir diktatörlüğe doğru gidildiği algısı oluşturulmaya çalışılmıştır” dedi.

"KÜRESEL AKTÖRLER HAREKETE GEÇTİ"

  Yaşanan sürece bütüncül bir yaklaşımla bakılması gerektiğini belirten Küçük, “Küresel aktörlerin Türkiye’de yaşanan bazı gelişmelerden duydukları rahatsızlık karşısında harekete geçtiği ve Gezi Parkı sürecinin de bu anlayışla kullanıldığı görülecektir. Türkiye’nin son yıllarda tarihsel misyonuna uygun şekilde uluslararası kamuoyunda itibarının artması, ekonomik alanda dünyadaki kriz ortamına rağmen istikrarlı bir gelişme göstermesi, ülkedeki vesayetçi anlayışa ve statükoya karşı önemli adımların atılması ve terör sorununun çözümünde ciddi bir mesafenin kat edilmesi, faiz lobisi başta olmak üzere Türkiye üzerinden haksız kazanç elde eden lobileri engelleyecek önlemler alınması da ülkemize karşı duyulan rahatsızlığın diğer sanıkleridir.,

  Ancak dışarıda rahatsızlık uyandıran bu olumlu gelişmeler ve ülkede mevcut olan ‘her şeyin iyi gittiği’ savına karşılık olarak, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere devlet yöneticilerinin üslubu ve toplumla iletişim kurma biçimi, şehircilik alanında yaşanan olumsuz gelişmeler, yaşam tarzına ve kişisel tercihlere müdahale edildiği, hükümetin küresel sermaye ile olan ilişkisi ve Suriye politikası gibi konularda farklı çevrelerden pek çok eleştiri de yöneltilmektedir. Bununla birlikte bu eleştiriler, ülkedeki siyaset mekanizması içerisinde çözümlenebilecek niteliktedir” şeklinde konuştu.

"ERDOĞAN’I YIPRATMA KAMPANYASI"

  Gezi Parkı sürecinden çıkarılacak sonuçlar ve konu ile ilgili önerileri olduğunu ifade eden Ayhan Küçük, sözlerine şöyle devam etti; “Gezi Parkı olayları ile AK Parti hükumetinin uygulamalarından ziyade, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı yürütülen, siyasi üslubun tamamen dışında, organize hakaret ve küfür içeren, yakışıksız bir üslubun hakim olduğu yıpratma kampanyasına dönüşmüş ve gösteriler başlangıç aşamasındaki gayesinden sapmıştır.

  Toplumsal taleplerin uluslararası sistem tarafından manipüle edilmemesi için ülkeyi yöneten siyasi ve bürokratik kadrolar bu talepleri doğru okumalı ve meşru zeminlerde tartışılmasını sağlamalıdır. Küresel aktörler, Gezi Parkı olaylarını ilk günlerden itibaren hararetle desteklemiş, tek taraflı yorum ve beyanatlarıyla olayları anlamaktan ziyade, Türkiye’deki süreci kendi politikaları doğrultusunda yönlendirmeye çalışmışlardır. Ana muhalefet partisi Gezi Parkı sürecinden siyasi çıkar elde etmek istemiş ve kendisine destek veren tabanının meydanlara dökülmesini teşvik edecek bir söylemi benimsemiştir. Gezi Parkı olaylarının ilk günlerinde güvenlik güçlerinin kullanmış olduğu şiddet kabul edilemez.

  Toplumsal talepler şiddet kullanılarak bastırılmamalı, şiddet içermeyen toplumsal hareketlilikler güvenlik zafiyeti olarak algılanmamalıdır. Güvenlik güçleri bu gibi durumlarda topluma müdahale etmek için değil, güvenliklerini sağlamak için görev almalıdır. Gezi Parkı olaylarının özellikle ilerleyen aşamalarında protestocuların uyguladığı şiddet hiçbir şekilde kabul edilemez. Hiçbir hak talebi, kamuya ait alanlar işgal edilerek, insanlara, çevreye ve kamu mallarına zarar verilerek elde edilemez. Ülkeyi yöneten siyasi kadrolar genç nesli anlamak, anlamlandırmak ve böylece daha sağlıklı nesillerin yetişmesine zemin hazırlamakla yükümlüdür. Gezi Parkı olayları sonrasında toplum tarafından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a gösterilen destek, desteğin muhatapları tarafından iyi analiz edilmelidir.

  Verilen bu desteğin, hükümetin politikalarından ziyade küresel sistemin uygulamalarına karşı bir duruş olarak algılanmalıdır. Küresel sistem Gezi Parkı olaylarından sonra da Türkiye’ye çeşitli vesilelerle müdahale etmeye devam edecek ve bunu ülkemizin insanları için değil kendi çıkarları için yapacaktır. Dolayısıyla bu süreçlerde zarar görenin Türkiye olacağı açıktır. Bu sebeple toplumun tüm kesimlerinin aklıselimle hareket etmesi ve küresel sistemin ülkemiz üzerindeki operasyonlarına karşı uyanık olması gerekmektedir.”