Son yazılarımda hep devleti ve kurumlarını yazdım. Dikkatinizi o tarafa çekmeye çalıştım. Yıllardır içinde olduğumuz için, hani içlerinden biri olarak yazalım ve gösterelim dedik!
Biz ayrıldık ama kalanların içinde de bir sürü bizim gibiler var ve hiç olmazsa onları unutmadığımızı gösterelim. Biz çektik ama belki bu sayede onların dertlerine dikkat çekmeyi başarırız ümidiyle bastık klavye tuşlarına.
Şimdi çıkalım o kurumlardan ve sokağa dönelim. Ne sokağı be kardeşim! Sokak mı kaldı memlekette?
O konuya da gireriz sonra ama şimdi sulandırmayın mevzuyu. Sokaklarda nefret var! Ne vakit bu hale getirdik, nasıl becerdik ama görmezden gelemeyecek kadar da çok!
İyi de böyle diyerek sen de yangına kürekle gitmiş olmuyor musun? Görmezden gel veya sokağın hiç mi iyi tarafı yok, başını o yöne döndür!
Görme nefreti de bakarsın kendiliğinden gidiverir. O kadar kolay da değil bu! En çok yönetenlere karşı nefret geliştiriyoruz.
Evde anne-babamıza, okulda öğretmenlerimize, apartmanda yöneticimize, işyerinde amirlerimize derken büyüte büyüte gidip devletin en tepesine kadar gidip dayanıyoruz. Kültürümüzde var olan: “günahlarını alma” sözü de kar etmiyor, rahatlatmıyor bilakis kendi günahlarımız üstüne bir de ilave günah yüklendiğimizden daha depresif, olumsuz, sevimsiz tipler olup çıkıyoruz sonunda.
Gerilmiş, patlamaya hazır hale gelmiş toplum içinde yaşamak da çok büyük bir risk elbette. Siz birey olarak ne kadar salim olursanız olun kendinizi muhafaza etmeniz daha da zorlaşır ve giderek sağlığınızı kaybeder duruma gelirsiniz. O zaman, anlamakla başlayacağız kurtulmaya. Anlamaya çalışacağız karşımızdakini.
Trafikte size hakaret edeni, üst katınızda gece vakti gürültü yapanı, küfürü, argoyu tatmin dili olarak kullanan kitleyi vs, vs…
Yok! Takılırsanız size de bay bay! Sizi de kaybetmiş oluyoruz.
Onları anlayacağız ki bağışlamamıza vesile olsun!
Bağışlayacağız ki özgür olacağız! Hoppala…Bu da nereden çıktı? Adam yapsın, etsin; yemediği halt kalmasın, ben de onu bağışlayayım!
Nereden çıkardın bunu be yazar? Bir de onu anlamaya çalışacak mışım. Git Allahaşkına. Hadi başka kapıya.
Karşımızdaki yanlış yapanı anlamaya önce onun yaptığının gerçekten mi yanlış yoksa bize göre mi yanlış olduğunu sorgulamamızla başlayacak.
Birisini sorgulamamız için de kendimizi ondan daha üst bir konuma çekmiş olacağız ve öylesine bir sorumluluk alacağız ki hata yapmayalım. Öyle ya sorguya çekenler hep daha üstte, sorgulananlar ise daha alttadır.
Empati yapacağız, düşüneceğiz, araştıracağız ve sonunda velev ki suçlu, hatalı olduğuna kanaat etsek bile ceza konusunda uzun uzun kafa yormamız gerekmeyecek mi? Öyle ya: Bu suç sadece bize karşı mı işlendi yoksa bütün bir cemiyete karşı mı falan.
Sadece size karşıysa işte size bir fırsat! Anladınız siz onu! O zaman önünüzde sizi daha bir büyütecek, daha bir özgürleştirecek fırsat. Büyütecek sizi bu durum çünkü affetmek ancak büyüklerin yapabileceği bir erdem.
Bir de özgürleştirecek çünkü affetmezseniz ona karşı neredeyse bütün bir ömür ona kızacak, öfkelenecek ve sizi sağlığınızdan da sağlıklı düşünmenizden de engelleyecek bir nefrete sahip olarak yaşayarak, özgür mü olabileceksiniz ki?
Paule Boese: “Affetmek geçmişi değiştirmez ama geleceğin önünü açar” derken işte tam da bunu işaret ediyor. Affetmekle siz adamın dünde kalan suçunu geriye sarıp misal, size hakaret ettiyse, kırdıysa geçmişte ona engel olmadınız.
Olan olmuş ve olduktan sonra da onu olmamış yapmaya artık kimse muktedir değilken siz onun bu suçunu ispatladığınız gibi onu anlayarak ve kendinizi de ona anlatarak belki de nadim olmasına vesile oldunuz.
O olmadıysa bile siz affedip, yürüyüp yolunuza gittiniz. Artık önünüzde, sırtınızda bir yükten daha kurtulmuş olarak gideceğiniz upuzun yollar var demektir. Nasıl da rahatladınız değil mi?
Bir alışveriş merkezinde yanındaki ufacık çocuğa tekme atan bir adamı görmek bir vebal. Habercilik açısından o görüntüleri tekrar tekrar yayınlamak, kamuoyu ve rayting toplama uğruna anlaşılabilir olmakla beraber bizim bu görüntüleri tekrar tekrar izlememiz de ancak içimizde bir nefret büyümesine sebep oluyor.
Hele sosyal medya denen o şom ağızlının da eline, diline düşerse vay halimize! Aman öfkeye itmeyelim birbirimizi!
Öfkeye dikkat ve nefrete asla yol verme!
Şu arkama sıfır yanaşıp da ikidebir zart zart kornaya basan adama da ne oluyor be?
Bak bir de camdan elini kolunu çıkarmış hareket çekiyor. İneyim mi aracımdan, ne dersiniz?
03.08.2019
Erdal ÇİL
[email protected]