7 Mayıs 2024, Salı Web TV Foto Galeri Sosyal Medya Mobil Uygulamalar Arşiv
 
 
Prof. Dr. Ali Osman Gündoğan

Yerel ve evrensel

 

1900’lü yılların sonlarından itibaren, küreselleşme ve post-modernizm kavramlarının birlikte kullanılmasına paralel olarak yerel ve evrensel kavramları da birlikte fazlasıyla kullanılmaya başlandı.  

Dünya, bir taraftan küresel bir ekonomi, ahlak, siyaset, kültür, hukuk sistemine doğru giderken diğer yandan da yerel, tekil, farklı olanları gündeme taşımaya başladı. Dünyanın en ücra köşesinde olup biten bir olay anında bütün insanlığı ilgilendirir oldu.  

Kendisini ifade etme imkânı bulamamış yerel ve folklorik ürünler birden bire bütün dünyanın tanıdığı ürünler haline geldi. Aslında gelişmiş ülkelerin yerel ve evrensel diye bir sorunu yoktu. Bu sorun, tarihin dışındaki (!) toplumların sorunuydu. Post-modernizm yoluyla, yerel olanları gündeme taşıyan kapitalizm, onları tarihin içine dâhil etmeye başladı. Günümüzde tarihe dâhil olmak, liberal kapitalizm ve liberal demokrasi ve bunların değerleri lehine değişmek anlamına gelmeye başladı. 

Değişme kavramı hiç bu kadar kutsanmadı. Herkes değiştiğini söylemek uğrunda birbirleriyle bu denli bir yarışa girmedi. Partiler, partileri idare edenler rakiplerini değişmedikleri veya statükoyu korudukları için eleştirdiler. Herkes, gerçek değişmeyi kendilerinin temsil ettiğini iddia etmeye başladı. Değişmenin bu derece kutsanması ve olumlu bir değer kazanması, ikiyüzlü bir ortamı da hazırladı. Çünkü değişme, değiştim denildiği anda gerçekleşen bir hal değildir.  

Muhakkak ki, hiçbir şey olduğu gibi kalmıyor. Maddi olan her şey değişir. Bir şey, ideal formunu kazandığı zaman değişme durur. Yeryüzünde ideal formunu kazanmış ve kazanacak olan hiçbir şey yoktur.  Dolayısıyla değişmenin durması da mümkün değildir. Doğal halinde ve tedricen bir değişmeye itiraz etmek, kör olmakla aynı şeydir. Çünkü değişmenin durması, tarihin hareketten kesilmesi, ulaşılan noktanın ideal, evrensel ve zorunlu bir son olduğunu söylemek tarihi dondurmak anlamına gelir. Ama değişme zorunlu olduğu kadar sorunlu bir olgudur da. 

Değişme ve düzen, 19. Yüzyıl Avrupa toplumlarının da büyük bir sorunu idi: Ortaya çıkan yeni toplumsal yapıya çeki-düzen vermek ve doğa bilimi verilerine göre yeni bir siyasi, hukuki, ahlaki sistem oluşturmak. Bugün de yeni olarak ortaya çıktığı düşünülen durum, dünyanın tek kutuplu bir dünyaya doğru evrilmesiyle birlikte bu dünyanın değerlerini ideal değerler olarak görüp onlara kendimizi uydurmak zorunda oluşumuzdur. Değişmenin temel motivasyonu budur. Bu motivasyon, teknoloji tarafından da desteklenmekte ama yeni oluşan durumlara uygun kültürel formlar üretmekte de güçlük çekildiği için kültürel bir gecikme de yaşanmaktadır. Değişmeyi doğal olmaktan çıkaran ve dünya siyasetinin güce dayalı dayatmasıyla oluşan bir değişmeyi sağlıklı görmek muhakkak zordur. Bölgemizde yaşadığımız durum, bunun bugün bizzat yaşadığımız bir örneğidir. 

Heidegger’in gelenek için söylediği bir söz var: “Gelenek, bizim geçmişle konuşma özgürlüğümüzdür”.  Dünü bugüne taşıyan ve bugünü de yarına taşıyacak olan köprüdür. Geleneği olan toplumlar değişmeyi kutsamazlar. Kıta Avrupası ile ABD arasında, değişme kavramını kısaca karşılaştırmak yeterlidir. ABD, tarihi olmadığı için geleneği de olmayan bir toplumdur. Avrupa, tarihi geleneği olan bir medeniyet çevresidir.  

Gelenekle sorunlu olmanın ne demek olduğunu en yoğun yaşayan toplumlardan birisiyiz. Dün ile bugün arasına aşılması zor mesafeler girdiKültürel değişmenin ne olduğunu en şiddetli olarak yaşayan bir tarihten geliyoruz.  Dünün kültürel değişme yöntemleriyle bugünün yöntemleri arasında çok fark var. Çünkü farklı olanla bu denli yan yana, yüz yüze yaşadığımız dönemler olmadı. Bu denli diyalog zorunluluğunun kendisini dayattığı zamanlar yaşanmadı. Gerçekten dünya küçüldü. Artık dünyanın küçük bir köy olduğu bir metafor değil, tam anlamıyla bir gerçek. Şunu çok rahat bir şekilde anlıyoruz artık: Hiçbir kültür, tek başına bir insanın bütün ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli değildir ve her kültürde hepimiz için cazip bir taraf muhakkak surette vardır.  

Evrensel olduğu düşünülen değerler içerisinde yerel olanları anlamlı kılacak olan, yerel olanın evrensel olan içerisinde eğreti bir biçimde kalmasını önleyecek olan insani mahiyetidir. İnsani mahiyeti olmayan ve kendisini bir değer karşısında insani olarak görebilme imkânına sahip olmayan için yerel, manasızlaşmaya mahkûmdur. Bunun için yerel işlenmeye, geliştirilmeye ihtiyaç duyar. Yoksa yerel, arkeolojik bir malzeme olmaktan öteye geçemez. 

                                                                                                                                       

14 Ekim 2013 Paylaş
 
Bu yazı için yapılan yorumlar ( 0 ) + Yorum Yaz

Yorum bulunamadı !..

 
facebook.com/HaberEgeli
 
Yazarın Diğer Yazıları
Cehennem Gibi!
Ölüm Üzerine...
Dinden Ahlaka...
Hüzün ve Aşk
Bir Değerlendirme
Önce kendimize dönmeli
Yerel ve evrensel
Merhaba
 

WEB TV Tüm videolar
Deplasmanda plasebo
 
Şeyhim kainata alışamadım
 
 
FOTO GALERİ Tüm galeriler
 
 
 
? Anket
Spor Toto Süper Lig 2022-2023 Sezonu Şampiyonu Kim Olur?
 
   
Spor Kent Haberleri Politika Ekonomi Yazarlar Sağlık Eğitim Asayiş Kültür Sanat Yaşam Dünya Magazin
facebook.com/haberegeli twitter.com/haberegeli Google+   Anasayfam Yap
Sık Kullanılanlara Ekle
Künye
Sitene Ekle
İletişim

© Copyrigth 2013 haberegeli.com tüm hakları saklıdır
  Sitemiz abonesidir