Ama siyasi, ama gayri siyasi, ama ahlaki, ama gayri ahlaki, ama etik, ama gayrı etik...
Ama diye gir cümleye; bundan sonrasını uzatmak sizin elinizde...
Hele bugünlerde, buna misal bulmak o kadar kolay ki; hani "benim misalim, senin kini gagalar" cinsinden yani!..
Bir yanda "bir odaya" muhtaçlar, diğer tarafta "bin odalı" saray yapanlar...
Bir yanda çocuğunu hastaneye götürecek yol parası bulamayanlar, diğer tarafta uçak koleksiyonu yaparcasına egosunu şişirenler iddiası...
Bir yanda ülkedeki "tanrı sıvısını" ya da "hayat ağacını" çoğaltmaya çalışanlar, diğer tarafta "eli baltalı" sınır tanımayan, yeni bitme motorize yok ediciler...
Ha sahi! Bir de bazı "paşalılar" var değil mi?
Hani canım iki eski Kasımpaşalı; Biri "Cumhur" un, diğeri "Milli Futbol Takımımız" ın başı. Her ikisinin de "milli onurumuz" için harcadıkları milyar dolarlara bakarsanız durumu anlarsınız!..
Bin Odalı sarayımızın maliyeti, ilgili makamlar tarafında ilan edildiğinde "dudakları
uçuklayanların" sayısını pek bilememiştik. Ama "son paşalımızın" uçuklattığı dudak sayısını gidip Şükrü Saraçoğlu Stadından öğrendim; 50 bin Fatihzede !.. Ya TV. leri başında 4-0'lık rezaleti seyrederken dudakları uçuklayanların sayısını da varın siz hesap edin. Bir okuyucum telefon açıp "Sabah Cildiye kliniklerinin önünde kuyruklar çoktu, neden acaba?" diye sordu. Neden olacak, dün gece Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda Fatih Terim'in sahaya sürdüğü ekibin Brezilya karşısında art arda yediği goller yüzünden! Üstelik bu bir hazırlık maçı idi! Allah korusun, bu ciddi bir maç olsa imiş halimiz ne olurdu acaba?
Pardon! Eksik anlattım galiba; bu 90 dakikalık "gayri ciddi maç işkencesi" için ne kadar ödendi, biliyor musunuz? Onu da söyleyeyim; tamı tamına 2 milyon dolar. Gazeteler yazdı; "Gol başına 500 bin dolar verdik!" diye...
Bakın, bu işin sadece bir boyutu. Diğer boyutu ise, bin odalı saraya da harcanan paralar yüzünden vatandaşın sırtına bindirilen zamlar, vergi yükleri, her köşe başında elinde makbuzla dolaşan trafik memurları vs.. vs...
* * *
Biz eskiden buna "İfrat ve tefrit" derdik. Arapça dan gelen İfrat "Pek ileri varma" yani itidal sınırını aşma!... Tefrit de bunun zıddı, yani "normal ölçünün altında kalma" durumu...
Şimdi bu "İfrat ve tefrit" karşısında diyebileceğim şu olabilir;
İnsaf be paşalılar!
Bu israf ve bu ısrar niye?